Bilinç ne denli önemli. Gece!

Grus ya da Polaris

Yazmasanız da olur, fotoğraf çekin, yazmasanız da olur marangoz olun, yazmasanız da olur kendinize başka bir uğraş bulun, o “şey”le ilgili. Okula gittiğiniz ilk günden beri, becerebildiğiniz en iyi iş yazı diye (başardığınız da muğlak, yalnızca beceriyorsunuz içgüdü belki sizin için yazı), iki satır başka yazarların, şairlerin yazdıklarını okumadan yazmayın. “Yazmasam Çıldıracaktım” a gerek yok, Wittgenstein’ın dediği gibi, “O şeyi rahat bırak”malı belki “çıldıracak” olanlar. Yazdıklarınızın çoğu zaten, küflenmiş, eprimiş bir yerden sesleniyor, fark etmeden çürümüşsünüz, benimsemişsiniz küflenmeyi. Bilim olmadan yazı olmaz, felsefe olmadan yazı olmaz. Özgün (Rafine) bir yazının “normal”i yoktur, çünkü “normal” yasalar, dizge ve geleneklerle oluşur. “Rafine” bir yazı bu “normal” yaşantının içinde, ezilenleri, mutlu azınlığı, içinizdeki başarıyı veya hüsranı görerek oluşur, bu da “normal” değildir, meydana gelen yazıda. Zaten “normal” bir şiir, bir roman cümlesi karşılıklı uzlaşmanın, konuşmanın “ürün”üdür. Yazmak bir şeye kendini acındırmak olan “meta” ile bağdaşmaz.

Onurlu bir iştir yazı, küçük dünyanızın içerisinde ayrıksı kalandaki yüce ülkü. Belki bu ülkü yerin dibine bir şeyin geçirilerek ortaya çıkmasına aracıdır, belki de nice zamandır karşınızda duruyordur, birden yüceliğini fark edersiniz olanın, yazının, görüngünün. Sizden farklıdır, birden tüketilen değildir o yüzden yazı. O yazı bir şeyse bile, “şey” olan bazen yalnızca düşüncede var olur, var olan “şey” düşüncede var olan “şey” kutsal olabilir. Yazmayın, ne olur yazmayın, sizden ricam neyi nasıl anlatıyorsunuz, ant içtiğiniz “şey” ne, veya bu ant içtiğiniz “şey” gerçekten idealiniz mi? Öteki sizden daha mı yüce, böyle olur yazı, biraz içrektir, hepsi bundan ibaret.