
Akrebin kuyruğunu elindeki yatağanla kesti, akrep geriye kıvrılmaya çalıştı, sonra birkaç adım attı.
Ölüm kelimesi bir akrebe yakışmıyor, dedi, ondan beklenmeyecek bu cümle, bana şiirsel geldi, bunu fark etmiş olacak ki, gülümsedi, elindeki yatağanı kuma sürdü. Piramidin gölgesini işaret ederek, bak, buradan daha iyi görünüyor dedi, gün batışını sürdürürken. Nil ve piramitler buradan iyi görünüyor şüphesiz, Nil’in kenarından biraz içerilerde birkaç piramit…
Benim emektar, Land Rover’ın yanına ilerledim, biraz su içmek için, bayılıyorum şu jipe; onca gezdim Akdeniz’in Havzası’nda bana mısın demedi. Sudan bir yudum aldıktan sonra, arkamı döndüğümde, akrep kıvranmasını kesmişti, yola devam edelim dedim…
Nil’in Kıyısı’na ilerledik, piramitlerden, bir yerde durduk. Akrebin kıvranması tuhaf bir biçimde yer edinmişti, ben de. Onca kaçıp geldiğim yollardan sonra, yorgunluk belki, ya da zehirli olan her şey unutulmuyor, ne bileyim, durduğumuz yer de biraz içtik. Bir tepeden görünen piramitler, savaş, ateş, toprak, sokak lambaları, parlayan farlar.