İlk gençliğim, hatta çocukluğumun önemli bir bölümü Mezitli’de geçti. Bizim çocukluğumuzda sulama kanallarından yavru balıkları yakalar, kavanozlarda beslerdik, kim daha uzun süre yaşatacak diye arkadaşlarla bahse girerdik. Şimdi kocaman kent diyoruz ya, birer balık bizler mi olduk acaba?
Bin dokuz yüz doksan altı yılında, Mezitli’den ayrıldım, İki bin yedi yılında Mezitli’ye geri döndüm, arada bu kente gezmeye bile geldim desem, olmaz. Bu kente geri döndüğümde çocukluğumun Mezitli’sini bulabileceğimi de sanmıyordum, ancak alış veriş merkezleri artmış, binalar biraz daha yükselmişti o kadar. Meyve bahçeleri de azalmıştı, kanallardaki balıklarda kalmamıştı, hayır kanallarda balıklar var ancak, kurbağa yavruları daha fazla, neyse…
İstanbul gibi ulaşım sıkıntısı yoktu bu kentte, ancak İstanbul gibi kültür merkezleri de yoktu, doğrusu kültür merkezleri gerekli miydi? Doğrusu bu kültür merkezlerini kendi adıma hiç aramadım, -maddi tarihi değere sahip çıkamazken- önemli olan kentin içinde bir adet adam gibi kitabevi olması, o da artık ilçemizde var. Sinema merkezleri de aramadım, insanlar, vcd’lerden, dvd’lerden film seyredebilir hale geldi. Parklara yapılan cağcıl yontular ise hep ilgimi çeker ancak bir yontunun olması onun üzerinde çok şık (!?) resimleri de beraberinde getirdi, halkımız gerçekten hak ediyor mu bu güzelim parkları, heykelleri…
Heykeller, kültür merkezleri, sinemalar, belirli bir kültürle ortaya çıkar, Akdenizli olmak, Mersinli, Mezitli’li olmak bu kültürü getirmeyecek, özgün kültür oluşmayacaksa, kültür merkezleri yoz ‘kitsch’lere hizmet edecekse ne anlamı var, anlamsız filmler, anlamsız, sanat adına yapılan çalışmalar diye kalmayacak mı bu yapılanlar. Bir Mezitli Kültürü olacak mı?
Bizim gibi ülkelerde alt yapı, üst yapı sorunları hiç bitmez. Hani bu Komunizm’deki alt yapı, üst yapı değil, sözcüğün ilk anlamındaki sürekli bir yerlerin kazılması, bir yerlere bina dikilmesi anlamındaki alt yapı, üst yapı. Alt yapı, üst yapı sorunları bitmediğinden, belediyelerde, gerçek görevi olan halkı bilinçlendirme görevine bir türlü ulaşamaz, parsel sistemi ile ızgara sistemi birbirine karışmaya devam eder.
Eğitim görevini yürütmek olan üniversiteler, başka yapılar, görevleri dışında, kültür üzerine yoğunlaşır, işler karıştı bir kere. Kültürü şekillendirir üniversiteler, bu da yöresel değerlerin kaybına yol açar, “universal” adı verilen bir dizge ile karşılaşılır. Yani Akdenizli olmakta sıkıntılı…
Newyork’da elli küsür km’lik caddeler olduğunu duyduğumda, hayli şaşırmıştım, adamlar Güneş’in doğuşunu, batışını görüyorlar bir uçtan bir uca, bizim böyle bir caddemiz olmayacak, bunu biliyorum, en azından Mersin’den Silifke’ye dek yol hattında bir yeni oluşum olabilir, - Aynı zamanda Hıristıyanların hac yolu bu güzergâh- yapılamayacak bir şey değil. Nedir bu oluşum, turizmin bir merkezi daha olduğunu hissettirmek, Antalya’dan Mersin’e dek bu olabilir: Ayrıntılar, mühendislerde, sosyal mühendislerde, belediyelerin yapılaşma işleri biterse, onlara da çok görev düşmektedir.
Mezitli, Doğu’dan Batı’ya on küsür km’lik menzili ile, yeni bir ilçe: Yapılacak turizm projesinin tam ortasında yer alan önemli bir ilçe. Yeşili mavisi, binaları ile önemli bir turizm merkezi olabilir, modernitenin tam ortasında yer alan, yeni bir turizm merkezi, denizimizin temiz olduğunu, yerleşimin modernitenin içinde yer aldığını ispatlayabilirsek, klasik bir turizm merkezi olmadığımızı –ne yazık ki klasik turizm fırsatı kaçmış, gene de hac yolu üzerinde olduğunu unutmamak gerekir, Soli bu merkezlerden biri, yalnız nedense yeterince önemsenmiyor- bilebilirsek, her şey kendiliğinden gelişir. Belediye başkanımız pek çok şeyin farkında, elinden gelen çabanın fazlası için uğraştığına şahidim…
Yazının ortasında belirttiğim gibi kültürel birikim, insanların getirdikleri bir kenti şekillendirir. Birkaç sinema ile, kültür merkezi yapılmasını istemekle, olmuyor ne yazık ki bu işler. Bana bir adam akıllı kitabevi yeter. Gerisi daha büyük projeler…