Kimi kelimeleri söyleyemeyiz,
söyleyemeyeceğimizden değil, karşılığında hangi ‘hiç’in yüceleceğinden emin
olamadığımızdan. Kadın şöyle bir şey diyebilir: Hem sen benimle niye saatte bir
görüşmek istersin der kadın, sonra özür diler. Erkek susar, söylenecek kelime
bellidir. ama bu azar tümcesinden sonra, yeri gelmiş olan basmakalıp cümleyi
söyleyemez, bahanesiz görüşmüştür çünkü kadınla, havadan sudana dönüşen bir şey
yoktur, herşeyin dışında varolan ‘hiç’denen şeyi varedebileceğinden korkar.
Buna bu korkuya Psikoloji’de de pek çok
şey denir ancak, geri dönüp konuşmak istemez erkek, ne de olsa derinde bir
duygu Psikoz’un adını bilmezden önce ona ‘gurur’ diye bir şeyi öğretmiştir. Biraz
daha kırıcı olmaya çalışmalıdır erkek, ben seni çok… Ama olmaz kadının diyeceği yanıt bellidir,
seninle tanışmıyoruz bile. Ben senden çokkk… Diyeceği yanıt gene bellidir; ben,
en yalın yanıt. Hem Mayröcker’in kitabında olduğu gibi Avrupa’nın en güzel
kentlerinde gezmez bu yapıntı. Sonunda yalnızca birkaç beğeni, biraz eskil bir
yalınlık kalır, kadının bildiğini sanır, oysa yanılır, eski kitapta yazdığı
gibi der erkek içinden, Senin, Largo From Sonata!