Geçen gün arkadaşımla oturuyorum, söz döndü dolaştı kitaplara
geldi ve yeni aldığı iki kitaptan bahsetti, ben de İkiz Divan’ı aldım dedim
yeni kitap... Enis Batur kitaplarını çok okuduğumu bildiği için neden
tanışmıyorsun, adamın bütün kitapları var handiyse sen de dedi, ben de niye
tanışayım dedim, o kadar da önemli mi bir şairle yazarla tanışmak.
Aynı şekilde Hilmi Yavuz’unda bütün kitapları var, şiir
kitapları, birkaç araştırma, deneme... Onunla da tanışmak aklıma gelmiyor,
yazdıklarını takip ediyorum veya Şavkar Altınel onunla da tanışmak bana göre
mi? Gençken henüz bu yaşa gelmeden şairlerin yaşantısından da mı bir şeyler
öğrenmek aklımdan geçerdi, isterdim tanışmayı mesela Salih Bolat’la vefatına
kadar görüştük, o Hacettepe’de öğretim
üyesiydi, yer yer ağabeylik yaptı, yer yer eleştirmenlik. Artık bir yer de
karşılaşırsam tanışırım diye aklıma geliyor; şairler, yazarlar veya fotoğrafla
ilgilenen ustalarımızla.
Bu tanışma işi, sosyal ağlar ortaya çıktıktan sonra daha da
kolaylaştı, yaşantımdan ne beklediğime emin değilim ama kitaplarla dergilerle
tanışmak çok daha iyiymiş. Aylarca dergide şiir beklemek belki. Zor tabiatıyla
yazının bunda da sabır göstermek. Dergilerde son yetişen bir nesil olduğum için
biliyorum. Enver Ercan dışında da yayımlama konusunda ileti nadiren gelirdi, bu
da artık bugün önemli değil. Şiirin herhangi bir yeri varsa salt ulaşır o
varacağı yere.
Bir kartvizit olsun diye kendime iki bin sekiz yılında bir
blog açtım, bu blogda kim olduğuma dair mi arada bir şeyler paylaşıyorum, öyle
ilgi çekici, gösterişli bir internet sitesi değil veri sağlayıcısı Google olan
bir site. Hâlâ da bazen kalsın belki okuyanı olur diye e-kitaplarımı ve
yazılarımı da aktarıyorum bu bloğa şart mı?
Çoğun bir şeyler yazdığımı düşünüyorlar, oysa ben yazısız
biriyim belki de bu baş ağrılarımın nedeni, yazısız olmamdan kaynaklı, evimden
işime doğru yalnız gün doğumu ve gün batımına değin olan bir süreci takip
edebiliyorum yazın hakkında. Eskisi kadar içinde değilim bu yazılan neyse,
hangi yazmandan bulaştıysa bu baş ağrısı, bence devlet sorumlu, ödevler sorumlu.
Gün doğumunu ve gün batımını takip etmek zaten yeterince zor.
Gecenin bir dili var gecenin diline de pek bulaşmadım,
gecenin diline bulaşan zaten iflah olmaz, buna da belki kara yazı demek
doğrudur, pusulamızı güne ve alacakaranlığa kadar ulaşan bir zamana ayarlamak
mı gerekir, yoksa depdeli Futüristler gibi parlayıp duran gece ışıklarında mı
kendimi bulmalıyım, deli pusula mı edinmeliyim kendime, bir masalın hikayesine
varıp, bak beni de özgürlüğümü de yakalayamadınız mı demeliyim, modern
zamanların başlangıcını yoksa mitolojide mi aramalıyım, ya da bana verilen
kadarım, bir köylü, çokça kasabalı bir çiftçinin torunu, bir işçinin oğlu, epey
hakkı yenmiş, ülkesinde kimseye bulaşmadan yaşayıp gitti, bir desteği de yoktu,
ardında birkaç fotoğraf birkaç unutulan şiir!