Pek çok edebiyat tarihçisi ve eleştirmenin vurguladığı gibi romanın kökleri romans olarak bildiğimiz türe uzanır. Aslında, ikisinin arasındaki bağlar hiçbir zaman tam anlamıyla kopmamıştır. Romanlar modern uygarlıkların -kendilerinden önceki uygarlıkların romantik idealizmlerine oranla- yavan dünyalarını değiştirmekle yükümlü romanslardır. Romanların romantik kahramanlarını, serserilerini, mutlu sonlu peri masallarını cinsiyet ve mülkiyet, para ve evlilik, toplumsal hareketlilik ve çekirdek aile gibi terimlerin ışığında derinleştirerek sürdürürler. O kadar ki Defoe'dan Woolf'a İngiliz Romanı bir tür romanstır, denilebilir. Doğrusu modern dünyanın inatçı sorunlarını -Viktorya çağı romancılarının çoklukla yaptığı gibi- mutlu sonlar tasarlayarak aşmak istediğinizde, romansın büyülü kalıplarından iyisini bulamazsınız. Bronte kardeşlerde, George Eliot'da, Thomas Hardy'de, Henry James'de mit, fabl, halk masalı, romans gibi "modern-öncesi" türler gerçekçilik, rapor tekniğiyle aktarım (reportage), psikolojik soruşturma vb. "modern" yöntemlerle iç içe geçmiştir. Gelgelelim roman, romansa kıyasla bir hayli dünyevidir. Mitik ve metafizik değil, laik bir dünyanın portresini çizer. Odak noktası doğa veya doğaüstü değil, kültürdür.
Roman Nedir:
Terry Eagleton, çev:Barış Özkul, Sözcükler Dergisi, sayı:16, İstanbul, '2008