.jpg)

Heykel, bir zamanı sorguluyor. Bu zaman, yaşamla, doğuşla, başlayıp, ölümle ve sonrasıyla devam eder. İlkin bir mezartaşı gibi karşımıza konması, onun yaşamla aramızdaki ilişkiyi, bir çabayla, -yaşamak çabası-, açıklamamız gerektiğini söylüyor. Ölüm yüzümüzde, çocukluğumuzda, yaşlılığımızda, öylece bekler.
Sanatçı, heykelin dışına sardığı, kefeni andıran, örtüyle, karşıda duran, yontuyu izleyen alımlayıcıyı, hemen yapıtın içine sokmak, onu, yapıtı, algılamamızı sorgulamak çabasında. Ancak bu çaba, dikkat edin, yapıtın bir ünlemi andıran, şekliyle ister istemez, bilinçaltımıza da seslenir. Ancak orada durun, uyarıyor. Bu çaba ölüme karşı durmakla da ilgili, mezartaşını gömdüm, yaşamak en iyisi. Sanatçının yapıtlarında gördüğümüz, hayal gücü onun ölümden çok yaşama yakın olduğunun bir göstergesi zaten. Bu gösterge, alımlayıcının neyi seçeceği ile ilgili mezartaşı mı, beşik mi, ünlem mi?
Karakalem çiziminde hayal gücü doğrudan ortaya çıkıyor. Çizgi romanların hayalgücünün ötesinde, gerçekliğini, zaman-mekanda bulan, kanıtlayan, bu çizim, eskil zamanların ormanlarda yaşayan, avcılıkla geçinen, Anaerkil süremlerin izlerini taşıyor. Sanatçının hayalgücü resmi bir sanat yapıtına dönüştürüyor. Bir korkuluğu andıran bu çizim, zamanı sorgulayarak, öteye doğru yol alıyor.
Ben, Çizgi Roman okumayı sevsem de, bu çizim, çizgi romanların dünyasında değil, bir gerçek, onun biricikliği bunu kanıtlıyor, geleceğe uzanarak, gelecekle geçmişin bir yerinde kendini var etmiş.
Bu, Ressam, heykeltraş kardeşimizin, çizimleri, gelecekte kendinden çok söz ettirecek gibi…