Bilinç ne denli önemli. Gece!

Harold Bloom: Etkilenme Endişesi


Bloom, yalın bir soruyla açıyor kitabını: Çağdaş İngiliz Şiiri’nin temeli hangi şairle başlar, soru çok yalındır, fakat yanıtı, ikirciklidir, çünkü Bloom, bir şairle başladığından söz eder etkilenmenin, Shakespeare.

Shakespeare, İngiliz Şiiri’nin, suyun başını tutan şairidir, pınarın başında o vardır. Shakespeare’nin kendini var ettiği yer, Shaskespeare’den sonra gelecek şairlerinde muştucusu olduğu yerdir. Sayfa yirmi iki de, ikinci paragraf da kültürel geç kalmışlığa yakın olmasına bağlar diğer şairlerin ilk olmamasını yazar. Shakespeare’nin, Marlowe ile karşılaştırılması ustaca, birikimli bir eleştirmenin dünyasında süzgece koyulur, kanımca önsöz bile Türk Yazını için bir soru sormamızı beraberinde getirir, bizim “insanı icat eden kişi”miz Shakespeare’midir? Çağdaş Dünya Yazını ne kadar etkilenmiştir: Yazar bu soruyu tuhaf bulur, çünkü Shakespeare’den etkilenmeyenler, Fransızlar gibi, Shekespeare’yi anlayamamıştır.

Yazar, ikinci bölümde zaten, İngiliz İdealizmi’ne iyice kendini kaptırmaya başlar, idealist bakış açısında bir sorun yok ancak, biraz abartılı gibi: Ben de şöyle bir soru sorayım, Türk Yazını’nını nereden başlatırız, etkilenme nerede başlar. Kültürel kompradorluk İngilizlerin yazınına da mı girmiş? İyi oldu bu kitap.

Yazar, kitaba bazen tutarlı bazen tutarsız, çoğunlukla savını tanıtlamaya çalışan örneklerle devam eder: Freud ve Nietzsche bu örneklerin en başında yer alır (syf: 99). Vicocu (yaratım olmadan bilgi olmaz, syf: 93) eleştiri anlayışının sürekliliğinden bahseder. Kitabın en başından itibaren şenlik havasıyla başlaması, teatral örnek Shakespeare’den zaten, bir yığın örnek olacağı aklıma gelmeli miydi? Esriklik ise çelişki halindedir ki, güçlü bir isyanla başlar (syf: 51). Benim burada üzerinde duracağım başka bir unsur ise ulamların yetkinliğinin yetersizliğidir. Sayfa elli dörtte, ulamlar sıralanır, böylece eleştirmen benim hiç çaba göstermediğim, meraklısı olmadığım Latince’ye girer, asıl derdi de anlaşılır, Çağdaş Şiir’de bir etkilenme varsa, neden Latin Dili ulamında yer alır, bilemiyorum, biliyorum da tekrarlamak istemiyorum.

Revize edilen şiir Clinamen (şiirin yanlış okunması diye çevrilmiş) şeytani bir okumaya dönüşmelidir, bir anlamda ustayı (babayı), öldürmedir. “Hınç Okulu”nu kendisi oluşturmuş bence.

“Nasıl şiir okunur, ya da eskiden söylendiği biçemiyle, bir insan şiirsel karaktere nasıl bürünebilir? Potansiyel bir şair etkilenme diyalektiğini ilk keşfettiğinde (ya da diyalektik tarafından keşfedildiğinde) şiirini kendisinin hem dışında hem içinde olduğunu ilk keşfettiğinde, kendi içinde artık şiiri kalmayana dek, şiiri tekrardan kendi dışında keşfetme gücünü (ya da arzusunu) bulduktan uzun zaman sonrasına kadar devam edecek süreç başlatır.(syf: 64)”

Tessara, tamamlama da ise, yazar iyice rahatsızlık verici savlara girişir. Esin Perisi (syf: 95’de ayrıntılı anlatır), önemlidir. Yazar da bu savını zaten çağdaş (günümüz) şairlerine bağlamaktan çok, kendince genel, geçer şairleri inceler (Keats, Blake). Zaten kitap Romantizm Akımı’nın olumlanması gibi. Hoş bağlasa da İngiliz Şiiri çevreninde dönerdi galiba.

Sayfa, doksan altıda ise, Hegel’den destekle, şairleri, aşıklara, trabadurlara iyice yakınlaştırır. Bu kadar basit mi, Freud’un teorisi ise iyice mide bulandırıcı olur (syf: 97).

Sayfa yüz üç de ise, benzerlikle işler kopma noktasına gelir, şairleri yalnızca, Shakespeare’ye bağlar. Sayfa yüz üçteki son paragraf da, fikirler ve imgeler söylemselliğe ve tarihe aittir, ve salt şiire özgü oldukları söylenemez diyerek, şairi iyice esin perisine bağlar, aslında bu iyi niyetli bir yaklaşımdır, ancak kurcalanırca pek öyle olmadığı görülür. Bıktırıcı bir yaklaşım. Gene de Tessera Bölümü’nde hak vermeleri, geri adım atmalar görülür. Shelley, Browning tanımı (syf: 103) savdan çok anlama gereksinimi gibi. Yanlış okumalar sonunda zaten bir “tekrar” oluşur (syf: 113) “tekrarlayan yenilikçilik”

İşte burada şair fikri anlamda yeniyi tekrarlar ve sapkınlığını sürdürür, kendine ustası adına yeni bir yol açar, bu da bağlılığın öteki yüzüdür. “Kişinin kendi tahayyülüyle karşılaşmasında kopukluk olduğundan süreksizlik olanaksızdır, (syf: 116)”. Hayalet Baba’yla savaştığından çırak (ephebe) kıskançtır. Bloom hayal etmeyi, yanlış yorumlama diye tanımlar (syf: 123), bu da zaten ikinci sınıf bir şairi oluşturur, ya da güçlü bir şiir bağının denklemini, etkilenme endişesini ve ardından bir yığın metafor… (syf: 125).

Metaforlar haklıdır, Bloom’a göre çünkü “güçlü şair” içindeki hakikatle özdeşleşir, buna ethos-daimon der: “Her şey onun aracılığıyla yaratılmış, hiç birşey o olmadan yaratılmamıştır”, zaten sanatla sanat arası eytişim der. Toplum kıyıdan geçer, bir olasılık. Burada dolaylı haklar yok, doğrudan Tanrı’dan gelen, şair olma hakkı, onu derviş konumuna sokar. Ephebe: şair doğa şaheseridir.

Askesis ya da Arınma’da nihayet, bu sayfalara gelmeden önce, savımın doğruluğu ortaya çıkar. Dionysos’tur son bölümdeki değinin oluşumu. Der ki “şairdeki sübyan Dionysos’u yutmuş olmanın suçluluğunu…”. İdeal diyalektik nasıl olur. Doğa ve Tanrı, budur Bloom’un diyalektiği, zaten insan var oluşunun özü olan, insan doğasını dışlar, -tanrısal ilham-, dolaylı hakkı vardır, doğrudan değil Bloom’un. Askesis “çilecilik” görülür, ancak insan doğasını dışlayan şiiri, o kadar gerekli görmem. İdealler, çileler, borçlu şair bunlardan ibaret sahne de sergilenir.

Yazar son bölümde ataların şair ruhun arayın der, bir kazana koyduktan sonra ruhu da unutur. Çünkü “tahayyülün soy kütüğü hiçbir zaman ruhun izini sürmez, aksine daimonun çocuklarının izini sürer” (syf: 165).

Bloom’un, Etkilenme Endişesi adlı, Metis’den yayımlanan kitabı, görmezlikten gelinecek bir kitap değil, kraliçeye ve İngiltere’ye Selam etse de. Genel anlamda pek sürprizi yok, gençlerimizin aklını karıştırmaz umarım, okunması gereken bu kitap.