Bilinç ne denli önemli. Gece!

OKUYAMAMAK, OKUR, ALIMLAYICI

Yazamamak, yazdıklarını yayımlatmak, nasıl yazdığını anlatmaya değgin çok yazı yayımlanmıştır. Yazmak ise Sait Faik’de kendine belirgin bir yer edinmiştir. Okumakla ilgili yazılanlar ise çok enderdir.


Okuyamamak bir yazan için pek önemli değildir belki ondan, çünkü yazan, yazdıklarını elde edene dek, tabir yerinde ise akla karayı iyice ayırt etmişlerdir. Bıkkınlık yol boyunca gidilen yer; okuyamamak diye bir sözcüğe haliyle, yeni alanlar açamamıştır. Okuyamamak sözcüğü başlı başına “zor” dile gelen, hecelemelerden oluşuyor, sözcük bile tuhaf ondan mı?


Sanımca, okuyamamak kişi olmanın dışında da yer alır, yazan için. Yazan-kişi-, bu nedenle kişiliği üzerinden bir tartışmaya girilmesine izin vermez, vermek istemez, çünkü her istendiğinde okur olduğunu belli etmek, yazan-kişinin- önemli unsurlarındandır. Kişi, yazar olma gereksinimine başka türlü ulaşamaz, kesinlikle okur olması gerekir.


Göstergebilim’e göre okur olmak, dolaylı bir tutumla yerinden edilir, alımlayıcı diye bir kavram ön “düzlem”de yer edinir. Ön “düzlem” ise “körlüğün” yer almaması gereken bir alandır: Bu anlatımla kesinlikle bir görme gereklidir, gene eskil bir deyişe göre, bakmakla, görmek aynı değildir. Ayrım işin önemli bağlarındandır, bağ böylece, çağdaş yazan/yazar, alımlayıcı ile ilgili bir durumla kendine yer edinir.


Okuyamamak, eleştiri alanlarını da dışlar, alımlayıcı için baştan iş –haliyle- değerlendirildiğinden eleştiriye kapalı bir sorunla karşılaşır. Okur, bir yapı gerektirmez, kimlik gerektirmez, seçeneği çoktur ve okuyamamak kimlikle hiçbir bağı olmayan, dışarıdan nedenlerin kaynağı mıdır, belki evet; İç-bilinç denen, zamanın olmadığı bir kayıp söz konusudur. Okur “kör” olduğundan doğrudan zamansızdır, eline ne geçerse, okuma olanağı fazladır, gene de süreçsiz, süremsiz değildir alan, iç yaklaşımları önemlide olsa, önceki güncel kurallar bu bağı destekler (tv, yaşama statüsü). Güncel kurallar zaten, bir devam niteliğiyle örtüşür, gene tükenme. Güncel alan gene de ön planda değildir.


Alımlayıcı ise tam tersi bir durumla karşılaşır, hedefleri bellidir. Her ne kadar terim Göstergebilim’in alanında yer alsa da, Yapısalcılık, Marksist Eleştiri vb, kuramsal alanları da kapsar, yer alabilir: Bir hedef ve iş söz konusu olduğundan “okuyamamak” alımlayıcı için çok daha geçerlidir, “obur” kelimesi, onun yapı alanında ‘yanlış’ yönlendirmelerin, yönlerin sapmaları sonucu bir çeşit ‘iş kazası’ dır. Yazan kişi için tehlikeli alan da, okuyamamak sonucu şiirlerinde, yazılarında sapmalar olan yığınla kişi mevcuttur. Okuyamamak sonucu, yazma müshili içmeye de dönüşebilir, bu kişilerde mevcuttur. Okur/alımlayıcı, belli bir alanda kendini kabul ettirdiğinden, sonuç nettir, çokca basılan kitaplar, çokca dergiler, “kör” bile olmayan okumayanlar.


Ender yazanlar ile yola devam etmek mi gerekir, bir çözüm yok, gerçek yazan-kişi-yi okuyanlar, alımlayıcılar ayırt edecek, başkasının alanına saygı mı, kitap okunur mu?