Bilinç ne denli önemli. Gece!

Dört kırıtık opera

Ne zamandır beklettiğim bir kitap, Altay Öktem’in dört kırıtık opera adlı kitabı. Yasak Meyve’den yayımlanmış bir kitap bu, üç bölümden oluşmuş, elli üç sayfalık bir kitap. Kitap elime ulaştığında hemencecik okudum, ancak kitabı okumuş olmam, onun hakkında birşeyler yazacağım anlamına gelmiyor haliyle.


Kitabın perspektifi, bu bakışı geliştirmeme neden oldu, yani bu kitap hakkında uzunca bir süre yazmayışıma neden olmuştu, ancak kitaba biraz daha yoğunlaşınca fark ettim ki kullanmak istemediğim dize (tümce) kuruluşları, benim yazmak istemeyeceğim alanlara girmesi beni iç bilincimi –ego- rahatsız etmişti, bu da bir kitap için yapılacak en büyük haksızlıktı şüphesiz.


Kitabı şairi anladıktan sonra, tam anlamıyla söylemek gerekirse kavramsal vargılarına ulaştıktan sonra bu yazıyı yazdığım anlamına da gelmiyor bu. Bu kitaptan bir görüş belirtmek gerekirse, kitaptaki hikayeleyici –narrativ- anlatım, gelişim, okura, alımlayıcıya çok geniş bir alan sunuyor, bu alanda benim perspektif dediğim söylemin tam içinde yer alıyor.


Altay Öktem’in bu kitabındaki şiirler herhangi bir tasımı da beraberinde getirmiyor, şu öyledir, bu böyledir demiyor Öktem, burada yaşanan bir olay, olgu var hepsi bu, olması gereken bu muydu sorusu ise okuyucunun kararına bırakılıyor. Karar verelim bir yere koyalım şiiri demek ise oldukça zor, geçip giden zaman karar verecek onun şiirine.


Öktem’in şiir için yaptıklarını atlamak ise oldukça saçma olur. Burada da yer vermek isterim. Çıkardığı dergi, kitaplar, son olarak hiçbir maddi karşılık beklemeden son kitabını pek çok kişiye postalaması şiirin merkezinden bir sesleniş, belki bazı kişiler o merkeze ulaşmak için biraz daha çaba harcamalı, kente doğru…