Bilinç ne denli önemli. Gece!

Ne denli eski...


Eskil şeyler, örneğin bir taş ev, ilkelerimizde ne kadar yer alır, ya da fikir dünyamızı ne denli şekillendirir, onu canlandırmak bir ülküyü oluşturur. Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Halkımız ne kadar fikir dünyasında yer alır, kaçta kaçı ilkeleri uğrunda düşünür, bu yapı nedir, yenilenen ülkülerin neresindedir. Çoğu kişinin yanıtı hazırdır, ben bu soruyu anlamadım –bu da bir yanıttır- ya da açlık ile eğitimin araları iyi olmayan uzak akrabalardır.

Esasında bu soru fikir dünyamızı oluşturan idealleri peşindeki öğretim üyelerimizi, onların öğrencilerini pek bir ilgilendirir, onların açlığa çözüm bulmaları istenir oysa, mistik ögeler işin içine katılır, bir fikirde ne, işçi gibi çalıştırılanlar, hizmet et. Onca gerçeği -gelenek değil bu- düşünmek ise bir zırvalık.

Üniversite ikinci sınıfta, artık anlamıştım ki benim bir eskil yapım yok, bu ülkeyi kapsayan bir tarihim olsa da o yapı ne yazık ki kabul görmedi, bu kabul görmeyen yapıyı ben teknik liseye gitmekle kaybetmiştim, birilerinin istekleri için hazır bekletilen, fabrikalarda çalıştırılmak için onca önü kesilenlerden biri olmuştum. Onca verdiklerini iddia ettikleri kendi yapılarını oluşturmak için çabaladıkları kişi, ilk yirmi bin arasında olmasına karşın, sanat tarihinde okumaya mahkum edildi, eskil yapı burada da karşıma çıktı, ancak benim yapım değildi bu, onların, -her kimse onlar- mistik yapısıydı. Biraz daha dikkat, kimsenin eskil yapısı kendisine ait değil, acaba bu nedenle mi, bir Cumhuriyet kültürü yetişmedi de, mistisizm yeniden hortladı.