Avrupalı
şairleri beğendiğini ilk kez söylemiyordu belki, Blackwells,
Ashmolean…
Özellikle İngiliz
şairlerini veya en azından Ben böyle hissetmiştim. Bu saçma hatta anlamsız
olamayacak kadar gerçek, bu vahşiliğin bezenerek gerçeğe dönüştüğü, mistisizme
bulaşmadan olan varoluşta kaç ülke var ki, hepsinden önemlisi bir kent olma zorunluluğu.
Onun, Güneş'e, çok eski
bir Güneş’e inanmak adına kaldığını söylerler burada, eskil tarihi şeyler için.
Ancak bu eskil tarihi şeyler pek de anlam ifade etmez, sonuçta tarihin levazım
boşluğudur buralarda yaşamak. Şimdi dalga geçtiğim kişiler ve onların bu
sürekli dikine gelen Güneşi hakkında pek azımsanacak bir şey kalmadı. Ankara sonuçta
yanılmaya hep mahkumdur, mahkum mu? Çok kırsal bir anı topluluğunda. İnanmak
saçmalık biliyorum buralarda, bir barok fotoğrafa girmek o kadar.