Atonalitenin keşfinden
sonra söylencelere inanılmaması, trabadurların simgesel çöküşü, söz konusuydu,
bu simgesel çöküşün son halkası, kentin varoşlarında imge yüklenmeden,
moderniteyi suçladı, yani arabesk bir halkanın en temel varoluşu değil,
modernitenin sokağa atılmış çocukları olmalarıydı söz konusu olan. Bu halka,
modernizm halkası, unutulmamalı ki, gelenekle birlikte devinir. Trabadurların
hak iddia etmesiyle ilgiliydi şüphesiz gerçek müzik.
Şüphesiz, “Şiirsel ve
dramatik anlatım için tek bir melodik anlatım için tek bir melodik satırın daha
uygun olacağına”(1) inanan yalnız olduğunu söyleyen ilk kentli
unuttuklarını hatırlatan göğün dilini onca şeyi, belki yeniden kendi dilini
konuşur, artık hiçbirşey katlanamaz binadan olan bu tarihe. “Gerekli temel
işlemlerin sayısı yalnızca bizim imgelem düzeneğimize bağlıdır”(2) çünkü.
Eprimiş bir söylemde
çıkabilir karşısına müziğin, Ecce Homo.
Bin yıllık bir suçun kanıtı olabilir bu. Modern zamanların yakınında olmayabilir
bu, yalnızca modern zamanların dışında ise İsa’nın söylediği bir tümce ise bu
biçemiyle varolacaktır, ilk oluş, işte bu ilk oluşu bozmak gerekir, çünkü
söylem dışarıdadır, huu, kış bilgedir bilir gerçeği ve bile Itri yanılmış
olamaz, ancak tüm postmodern terimlerde olduğu gibi müthiş müziğin parçalandığı
teorik yazı, bireyin soyut haliyle özdeştir, yani kendini ötekinden ayıramayan Nietszche,
Deli Nietszche, mutlak benzerlik.
Kuşlar mı buradaydı,
kuşların şarkıları mı, örneğin Simurg diye bir soru gelebilir usa, unutulan
ortanca, balkondaki, “dramatik yaşamın kalıntılarını bütün boyutları ile
gömütten çıkararak geçmişle şimdi arasındaki engin boşluğu bilinç getirmiştir.
Bundan sonra bir dram geleneğine inanmak zordur”(3) belki müzik vardır, ne ki bu
olanak sınırlı, bu nedenle bungunluktur,
ağır ve derin ay, sepya, Hayal Hanım.
1-Foccroulle, Bernard: Sanatta Bireyi Doğuşu, YKY.,İstanbul
2012. Çev:Esra Özdoğan, syf:24
2-Wıttgensteın, Ludwıg: Tractatus Logıco Phılosophıcus, Metis,
İstanbul 2005
Çev:Oruç Aruoba, syf:115
3.TS, Eliot: Denemeler, Remzi Kitabevi, İstanbul 1988. Çev:Halit Çakır, syf:62