…Tuhaf bir yazdı. Gene denize giremeden
geçen bir yaz. Leylakların açışına da denk gelemedim bu bahar. Fark etmiştim yaz
da öyle geçecekti. Evin kapısından çıkarken bu aklıma geldi gene. Her gün ki
gibi sıradan, ne yediğimizi, ne içtiğimizi ertesi gün unutacaktım, unuttuğum
gün oldu, büyük olasılıkla, zaten öyle de olur bu. Bir sıradan günün ardına bıraktığım
şeyler arasında neler vardı bunu bilemiyorum. Bir mayıs ayında, şımarık bir
günü kaybettim örneğin, bunu anımsıyorum, ama neden kaybettiğimi bir türlü
hatırlayamıyorum. Yaz buna umar olur mu diye çokça düşündüğüm olmuştur ama
yazın da getirisi yalnız –eskilerin deyişiyle- çifte sürülmüş bir hayvan gibi
terlemek oldu.
Eskiden limon, portakal ağaçlarının
arasından geçer, bisikletlerimizi sürer, unutkan yazı böylece avuturduk. Bu kez
yazı ne ile avutacağımı da kestiremedim. "Ve fakat Temmuz sokağında işler kesat diyor" ya
şair, bizim işimiz bu olmuştu çok eskilerden, bize göre eskilerden beri. Kesat olan
bir şeyi yüceltmeye çalıştığımız olurdu
galiba. İşten başka bir şeyi düşünemeyecek kadar yorgun olduğumuzu da hatırladım, bu yaz. Yorgunluk kemiklerimize
dek işlemişti, üstelik sahilde güneşlenen şu çift kadar sıcağı hissedemeden. Soğuk bir yaz olur mu, evet oluyor, sahilde belki güzel bir sahilde
güneşlenemeden, belki sıradan bile olamadan bir yaz geçti. Yazı neden sevmediğimi
de anımsayamıyorum artık…
(Yazma
süreci beş yıldır, evet hâlâ devam eden romanımdan, biter mi yaz bittiğine göre
belki bir gün…)