Gezmenin temelinde nedir yatan? İşten sıyrılmak, biraz soluklanmak. Peki
fotoğrafın yeri nedir gezmede, bir şeyin varoluşunu mu kanıtlamak? Kimsenin
fark etmediği ama burnunuzun ucundaki bir oluşu mu yansıtmak? İşte bundan iki
yüz yıl kadar önce gezen, “boşta gezen” adama flenaur demişler. Ancak bu
flenaur kişinin kendini bulması üzerine şekillenmiş, yani tam da “boşta gezen”
kişi değil. Bu şekilleniş bir tavır almaktan ziyade onlarca yıl sonra
fotoğrafla şekillenmiş. İşte asıl sorun bundan sonra başlamış. Bilinçli
gezgin/kaşif neyi ister, fotoğraf makinesiyle. Neyi tam anlamıyla görmek gerek!
Hafta sonu aklımda, yanıtını bir parça bildiğim bu sorularla tekrar uzun
bir yolculuğa başladık, şüphesiz bu yolculuk sırasında geçeceğimiz yerler daha
önce fotoğraflanmıştı. Fotoğraflanmamış olma olasılığıysa düşük... Yalnız, bu
durum böyleyken, fotoğraftan, bundan kendimize nasıl bir pay çıkarabilirdik.
Bilmemiz gereken nelerdi bu gideceğimiz hat üzerinde.
Ankara’ya sekiz saatlik bir
yolculuktan sonra ulaştık ve ardından Beypazarı’nda kahvaltımızı yaptık,
yolculuk başlamıştı, başlamış olmasına, fotoğrafın yolculuğunda, ilk
fotoğraflarımızda ağır ağır ortaya çıktı. Ardından; uzun yolun bir göl
kenarında ulaştığı fotoğraflarla günün ortasını ettik. İlk günün kısa kârı var
mıydı? Benim için bu kâr daha çok, fotoğraftan çok, görülen bu yerler oldu.
Fotoğraflar olsa da hani, bizim görme penceresinden baktığımız neler var. Evet,
evet, Memleketimizin gösterişli bir manzarasıyla şekillendi kameralar.
Göynük dönüş yoluna başladığımızda ve bu göle giderken ilkyazın kendini
çoktan hissettirdiğini görmek isterseniz bu harika yere varmak gerekir
kuşkusuz, insanlar salt ilkyazın görkemine tanık olmak için buralara yol
almalı. Yolculukta ne ister insan, nereye varmayı hedefler! Bitmeyen bir
yolculuk var burası için, kışın görkemi nedir buralarda!
Göynük’e hareket ettikten sonra, tepeden baktığınızda el değmemiş bir
Safranbolu burası, henüz, öyle çok turistin gelmemesi de harika diye aklıma
gelmedi değil. Kim istemez ki bundan kaç yüz yıl önceki bir tarihle
karşılaşmayı, kim istemez ki tarihin ve doğanın içinden pek çok eskimiş, eskil
tarihe bakmayı. Kanımca bir flenaur olmadan tarihi geçmek, gezmek insanın
görsel belleğinde bir oluş ortaya çıkartır yeniden.
Göynük’e henüz varmıştık ki, hedefimizi ilk gün için Taraklı diye
belirledik. Zaten gidiş ve dönüşümüzle Taraklı’da ikindinin saatlerini bulduk
ve şirin ilçemiz, Akşemseddin’in de türbesi olan Göynük’e ulaştık. Akşamı
burada, saat kulesinde Göynük’ün olağanüstü manzarasıyla karşıladık. Sanırım
istediğim fotoğraflar olmasa da insani güzelliği ve doğal güzelliğiyle
şekillenmiş bir yer daha keşfettim, keşfettik. Şirin otelimizde sabah
yolculuğumuz, bizler için Taraklı’nın yaylalarında şekillendi. Epey büyük bir
“meander/menderes” çizmiş denebilecek
bir yaylada kendimizi bulduk, yolculuğumuzun Sakarya civarlarında, çünkü dönüş
yolu başlayacaktı artık. Bu güzel yerlerden ayrılma vaktimiz geldi. Ankara
üzerinden geri dönerken, Derneğimizin klasik Tuz Gölü ziyaretinden sonra, iki
günlük gezimiz sona erdi. Yolculuk yolda olmak değildir! Harika bir grupla
yolculuk yapmaktır belki!
Not: Bu yazı Mersin Fotoğraf Derneği için kaleme alınmış, aşağıdaki tarihte Derneğin internet sitesinde yer aldı.
Kemal TEKİN
10/04/2018