Bilinç ne denli önemli. Gece!

Göçebe Olamamak

 

Ben çok uzun zamandır ikiye bölündüm bunu düşünüyorum çoğun. Bu ikiye bölünme, yaşadığım toplumla, yazı ve fotoğraf dengesini bir türlü yaşantımın içerisine sığdıramamakla ilintili, en yalın, en basit haliyle küçük bir bölünme, estetik gereksiniminin uzağında kalmamak, belki de kaba saba olmamak için. Üçüncü alansa iş yaşamı. Pazartesi günleri işe gitmekte, iş yapmakta sorun yaşamasam da bazen iş yaşantısında başımıza gelenler, bu yaşadıklarımızın bölünmeden çok paradigma olduğuna da varmıyor değil Occupi. İşte bu bölünmelerin sonucunda no man’s land dedikleri o kısır döngü içinde kalıyorum, belki çoğumuz kalıyor. Kimin elini tutacağını kestirememek demiş bir yazar bu hale. No man’s landi bu denli anlatabilen olmamıştır her halde. Bu cümle daha çok sınır hattında sıkışmakla ilgilidir. Ne o ülkedensin, ne de başka ülkeden. Ne o kültürdensin ne de başka kültürden diye anlamakta olası. Fakat sınırda yok olan çok fazla insan var. Oysa çok yerleşik bir insanım, Mersin’den başka bir yerde yaşamak istemiyorum. Burada bir şeyler bırakmak, buranın insanına…

Kendinle ne denli barışık olursan ol, bir türlü kendini bir yere ait hissetmeyebilirsin. Hatta anlayışından şüphe ettiğim UFO bilimcisi (ne demek bilmiyorum!) bir mavi kandan bahsetti. Dünya’da dedi, bir kısım insan mavi kandandır. Hiç kimsenin çocuğu olamaz onlar, hiçbir ülkenin vatandaşı da olamazlar, onların büyük bir bölümü insana yararlı olmak için gelmiştir. Büyük bir bölümü de düşman olurlar insan oğluna, onca travmadan sonra demişti, yanlış hatırlamıyorsam. Yani bir çeşit insan olmama hali. Peygamberler, büyük sanatçılar, yani büyük diye adlandırdığımız pek çok insan bu mavi kandandır der. Bu bana pek de akıllıca gelmese de, ABD; UFO takip birimini doğrudan duyurunca, acaba bu uzaylıları buldular da bize mi ağır ağır duyuruyorlar diye aklımdan geçmedi değil.

Şimdi kimin elini tutacağını bilemeyen insanların o halvet/sıkışma halini çok iyi bildiğim şüphesiz. Benim konumu da bu uzaylılardan çok, yapayalnızlık içinde kalan insanlar ilgilendirir. Çünkü devletler hakikati kendilerine göre oluştururlar. Bir kurgudur onların hakikat anlayışı çoğun. Örneğin Yunan vatandaşı olsan, koyu bir milliyetçi olsan, Yunan’ı. Türk vatandaşı olsan, koyu bir milliyetçi olsan Türk’ü desteklersin. Ama arada kalan, her iki ulusunda ortak çabalarına dem vuranlar, kimsenin elini tutamazlar, sınır bölgesinde sıkışıp kalırlar. İstediğin kadar yapmayın etmeyin desen de bir türlü barış ve dinginlik ruhlarına işlemez başkalarının. Bu kurgu savaşınızı bir kenara bıraksanız olmuyor mu, sözün gelişi beraber çıkarsak şu madeni, mümkün değildir. Çünkü bir taraf diğerinden zengin olmak zorundadır, egemenlik hakkından ziyade, erk önemlidir. Yunan Türk’ü, Türk Yunan’ı dövmek zorundadır.

İşte Çin ile ABD arasındaki gerilimde, kesin Kuzey Kore’yi bahane ederler, savaşın, 3. Dünya Savaşının gerzekliği Pasifik Okyanusu’nda başlar diye aklımdan geçerken, burnumuzun dibinde, Yunanistan’la neredeyse savaşa giriyorduk.

Sınır hatlarında gezer yazı, Milli edebiyatta çıkar ondan, anlam veremediğim Nobel Barış Ödülünü alanda çıkar ondan. Sahi ben hep Akdeniz’de mi geziyordum? Neden hep bir denizden yola çıktım. Ardımızda bizi takip eden bereketli topraklarda, ne zaman yalnız kendimize ait kırsal hikayeden bahsetmeyi bırakacağız.