Bilinç ne denli önemli. Gece!

RİSK VE YAĞCILIK

 

Derebeyi, ağalık veya krallıkla yönetilen ülkelerde kişiler genelde kayırmacılık veya birilerine yaltaklanmayla bir yerlere gelirler. Bu da gayet doğaldır. Ancak ülkeler geliştikçe ve onların önüne ekmeklerini koyacak birileri kalmadıkça risk alma algısı oluşur ve bu riski yönetmeye çalışan kişiler ortaya çıkar. Zamanla bu algı güçlenmiş, modern zamanlarda bankalarda kendini devasa bir kütle halinde oluşan sektörler gelişmiştir. Sonuçta bankalar risk algısını en düşük hale getirmek için var olmuşlardır. Fakat bizim gibi ülkelerde bu risk algısı yalnız kahramanlık algısında çok fazla şekillenmiştir. Ne yazık ki aptallıkla cesaret arasındaki çizgi ülkemizin maddi anlamda kayıplarını gittikçe derinleştirmiştir.

Hamasi sokak ağzıyla devam eden kavgalarımız bitmedi, bir gün bitmesini dilemek kalıyor elimde yalnızca. Yetiştirdiğimiz gençlerse, kendinden öncekilerin biat etmeyle bir yerlere geldiklerini görmüşler, öğrenmeleri gerekenle, varmaları gereken yer arasında sıkışıp kalmışlardır. Hep örneği verilen oldukça aptalca görünen o meşhur ODTÜ hikayesinde geçen “risk budur” diye boş bir yazılı kağıdı teslim etmek de bizim için hâlâ en akıllıca fıkra örneği olmayı sürdürür. Oysa bu anlatılan risk değil, tehlikeli bir oyundur yani cesaretle aptallığı gene birbirine karıştırmaktır. Ve senin dersine aldırış etmiyorum diyebilmek en aptalca varılan sonuç olmuştur. Halbuki risk, Mars gezegenine varabilmeyi hesaplamaktır. Halbuki risk elimizdeki paranın bize getirisini hesaplayabilmek, likit bir miktarın kaçta kaçını geride bırakabileceğimizi bilmektir. Ama bu Mars’a varabilmenin ne zaman gerçekleşmesi gerektiğini hesaplamak da riski hesaplamaktır.

Dikkat edersek, her zaman ellerinde en fazla para ve likit bulunan kuruluşlar finans kuruluşları olmuştur. En fazla borçlu olanlarsa büyümeye odaklı devasa şirketler olmuştur. Biri riski yönetebilirken, diğeri onun riski yönetebilme becerisine güvenerek elindeki kaynaklarla büyümesini sürdürür. Alanını genişletir. İşte risk ile kalpazanlık, yağcılık arasındaki devasa fark budur. Yani siz birine güvenebilirsiniz ama sizin ona güveniniz onun getirisiyle doğru orantılı değilse siz ona sadaka vermiş olursunuz en basit tabiriyle. Risk almak hiçbir zaman zar atmak olmamalıdır. Zar atmak olduğu anda, sizin ona sadakatiniz bir köpeğin sadakatine dönüşür. Ama sadık olma hali, sizin beceriniz kadar olmalıdır. Sizin becerinizse her an bizim gibi ülkelerde göz ardı edilebilir.

Bunca tümceyi yazmamın nedeni geçenlerde ABD’de yaşanan önce küçük bir şirketin üzerinden para kazanmaya çalışan bir hedge fonunun zor duruma düşürülmesi ve aynı kişilerin  gümüş kazanç miktarını da yukarılara çıkışını sağlamaya çalışmaları ve hüsrana uğramaları üzerine aklıma geldi. Bir grup “süper akıllı”nın müdahalesine tanıklık ettik aslında. Bu “süper akıllılar” akıllarınca piyasaya müdahale etmeye çalışıyorlardı. Ama başarılı olmaları haliyle olası değildi. Çünkü biliyoruz ki varlığa –varlık kelimesini aynı zamanda kültürel güç olarak da kullanıyorum-, ve  zenginliğe –zenginlik kelimesi yalnız parasal güç anlamında kullanıyorum- sahip olmak çok farklı alanlar. Yani Robin Hood olmak veya Deli Dumrul olmak senin varlık sahibi olman anlamına gelmez. Robin Hood bir soyguncu mudur, ya Deli Dumrul, devletler kısa zamanda işlerine gelen bu delilerden hoşlansalar da, halk belli bir süre onları destekleseler de eşkıya dünyaya hükümdar olmaz. Devletlere kalansa birkaç yasal düzenlemedir. Eğer akıllı bir devletse kendine vergisini ödeyen aklı başında şirketleri asla yalnız bırakmaz. Aklı başında bir yönetici, halkına riskin önemli olduğunu, risk almanın akılla orantılı olduğunu okullarında anlatır. İlerleme böyle gerçekleşir. Hangi yağcı, yancı, kibirli ülke ilerledi ki!