Söyleyecek bir şey kalmadı, her şey mavi!
Kuşlara uydun içim sürgün,
bir ürkek, bir telaş? Bir taş
olamaz bu bembeyaz renk, elimde bir yazıt tablet
Kış geldi, kanatsız.
Bir ağacın gölgesinde oturan bir yaprak? Bir insan?
Ürkek bir kuzgun
Kuzgun denize varınca, aklıma düşünce kirli sakalım
Tanrı’ya toprak için yalvardım, ha ölüm ha zenginlik
Kariye ulularından bir Rum ve arkadaşı için normaldi bunlar
Bize benziyorsun dediler, kanadın yok, kanadı boşuna
bekliyorsun.
Elimdeki yazıta baktım. Bir kişiyi anlatıyor ama kim! Bir
rüzgar esti ama kimden.
Taş eski duvar gibi ayna, belirsiz kişiler birikiyor sürekli
üzgün.
Her hangi bir şarkı da bulunabilir bu, ama şarkı bilmiyorum
söyleyecek.
Oysa ne çan, ne ezan, ısrarla sarıldığım hangi ilkyaz.
Gelmiyor gün!
Her hangi bir gidecek, bir sağım solumda yok artık.
Burada bu insansız adalet bıraktılar, bilen kim!
Bu beyaz rengin sesi ne. Bu simsiyah sevda,
Başka ne olabilir, başka kimden!
Gizim kalmadı, yüreğim yatağan, ve fakat yoksun
yanımda, yalnız rakamlar ve bir mason ustası anladı beni
onlardan da olamadım. Gizim yok çünkü, kalbimde kalan anı!
Fiyat kazancını hesaplıyorum her gün,
bir tekvin gibi senin için biriken, gittikçe biriken,
altımdan kaymasına izin veremem senden başkasına bu
varsıllığın,
başka kimse olamam, biliyorum ustalarımdan en büyüğü
hatırlarsa beni, anlamayacak. O Garip.
Eskil kalmaz! Ağır. Taş! Ağıt.