Kaç tane vardı ki böyle karanlıkta
kalayım, karanlık benim hevesim değildir ki. Karanlık beni alı koyar mı
başkasının elinde. İnsan unutmaktan ibarettir, insan karanlıkta kaldığını da
unutur. İnsan aydınlığını kendi eliyle de karartır. Kelimeler insan gönenci için
noksan olabilir, hep noksan kalınca gün de kendiliğinden çekilir. Buna
yaşlılıkta denebilir. Yaşlanınca çevremizden daha da soğuruz, inceliğimizi
kaybederiz, inceliğimizi kaybettikçe, huzurumuzu da kaybederiz. Bir keresinde
böyle olmuştu, tatlı sözler, evet öyle derdi şarkıdaki tatlı sözler
kendiliğinden kayboldu, zaten yoktu. Nobran kişinin başka türlü oluşması
olasılık dahilinde değildir. Latinler buna gusto da derler, tümce bir gustodur.
Bana Türkçe dahi bu tümcelerden söylenmedi. Kaç taneydi varın siz hesap edin, ne
denli çokmuşum buna siz karar verin. Kelimelerimi kendim buldum sonunda
gencecikken, kimse de olmayan kelimelerim vardı…
Bana benzeyen fakat benden daha
huzurlu olduğunu düşündüğüm benzerlerim de vardı, en çok onlara imrendim. O
huzuru nasıl buldular bir türlü usum buna inanamadı, altının külçesi kadardı
onlardaki benzerlik, simyadaki altını bulmuştu onlar, taa Süleyman’la. Omuz
omuza dursalar da bu noksanlığı altınla ölçerlerdi. Bunların yoldaşları da hep
birbirlerine benzerdi, hep beraber devinir, hep beraber başlarını sallarlar, hep
beraber kendilerine benzetmeye çalışırlardı çevrelerini. Bense belki en çok bir
Mecnun kadar bile olabilirim, onu bile beceremem, şans yıldızım yok, bir
Davut’da yok yanımda, olsa da zaten beni sürerdi büyük olasılıkla, ilk sürgünde
ben istemiştim ondan bilgeliği çünkü. Nereye baksam inancım kör kalır, yalnız
tümcelerim var. Yalnız yazı! Bana söylenmeyen kelimelerim var dedim ya, işte
bana bu tümcelerle varmayınca kimse, yapayalnız kaldığımı daha çok bilirdim.
Yazmasam da olurdu esasında, ben daha çok buğday tarlalarından etkilendim, ne
güzeldin dünya, sürgün değilim, düşünmeden görebilir miyim? Kimse bana bilgelik
vermezdi bilirdim. Oysa gençliğimde bunları çok istedim, en bilge ben olmak
istedim. En iyi ben olmak istedim. Gençliğim nasıl da sürgündü, sürgün müydüm
sahiden, saflık nedir şimdiki yaşlarımda. Sürgün olmak nasıl olur akranlarım
kim, sürgünde değiliz aslında. Bitmezdi yine de kimsenin sürgünü. Oysa bu
topraklarda doğdum, bu toprakların ocağından, en içeriden geldim. Ah annem, bir
o vardır… Hiçbir yakarı beni anlamazdı, yalnız ruhum değildi, yalnız, yapayalnız
bırakandı beni, kalpten gelen hangi tümce, gelmezdi beklenen. Bir tamburum olsa,
nota noksan, gelen başkası, inleyen nağmeler mi! Neden devletli değilim, neden
uykum noksan! Adalet noksan. Bilirdim, eşitliğin olduğu yerde de adalet olmaz,
oysa külçe altın kadar herkes. Güvencem yok ki güleyim. Umudum yok ki gideyim.
Eski topraklar nedir?
Dip Not:MC Anday'a en içten saygılarımla.