
Ersin’e ve Beşiktaş’a
Ölüm gerçek değildir
1-Kır
Güneşin kısa saatlerinde, apartmanların uzun uzadıya bölünmelere uğradığı kasabadan geçerek, balıkçı lokantasına geldim. Otomobili dalgaların sessizliği arasında, ağacın hemen yanı başına, köpek çınlamalarının uzak duruşunda park ettim.
Dağların sırtımdan aşağıya akan yalnızlığı, kışları pek az kişinin dinlenmek için geldikleri sahil kenarı. Asfalt yolları göz önüne alarak uzaklaşmak, manzaranın önceleyin ayrımına varılmamış olmasının etkisi. Yolda dinlediğim müzik, sürekli cızırtılar, ağustosböcekleri, kuş sesleri.
Cezanne resimlerine benzettim yolculuğumu, çerçevelerin içinden ayrılmaya niyeti olmayan resimler ve sürekli görüntüleri birbirine karışan yolculuklar. Sahilde, ilerde gençler çadırlarını kurmuşlardı. Lokantanın hemen kenarında çeşitli içeceklerin panoları, paslanmış görüntüsüyle öylece görünüyordu.
Merhaba Kemal yok mu? İlhan hoş geldin nasılsın? Sağol Alp. Kemal balığa çıktı. Az sonra gelir, otursana. Şu saatlerde balıktan başka nereye gidebilir.
Alp, su ürünlerinden mezun olmuştu. Kemal’le birlikte “küçük bir yer olsa da işimize yarar, National Geograpic olacağız lan fena mı” deyip burayı kiralamışlardı. Alacağız burayı birkaç yıl içinde. Sonra, pansiyon bozması dediğin yeri lokantayı...
Alp, su ürünlerinden mezun olmuştu. Kemal’le birlikte “küçük bir yer olsa da işimize yarar, National Geograpic olacağız lan fena mı” deyip burayı kiralamışlardı. Alacağız burayı birkaç yıl içinde. Sonra, pansiyon bozması dediğin yeri lokantayı...
İşleriniz nasıl Alp. İyi. Tamam tamam takıldım yalnızca. Bakıyorum, her zamanki gibi küçük kayığıyla bizimki.Eee işi, mazotlu kayığından vazgeçemiyor. Gençler yeni mi geldi? Birkaç gün önce.
Gençleri sormamın nedeni, mazotlu kayık lafını geçiştirmekti. Ufak bir kaza atlatmıştı Kemal; kayıkla, nasıl olduysa, yanma tehlikesi geçirmiş yine de vazgeçmemişti balıkçılıktan, birlikte balık çiftliği kurmuşlardı. Yine de oltayla balık avına giderdi.
Motor sesi duyuldu, elinde balıklarıyla kayığından inmiş, yüzü her zamanki gibi asık, küfrede küfrede geliyordu.
Motor sesi duyuldu, elinde balıklarıyla kayığından inmiş, yüzü her zamanki gibi asık, küfrede küfrede geliyordu.
Ne oldu gene? O.. çocukları denizde balık bırakmadılar. Neyse her zamanki hikaye, nasılsın İlhan, bir bilmem kaç yıldır görüşemesekde en son görüştüğümüzden beri? Tozluyum, şu yola bir asfalt döktüremediniz. Git yıkan öyleyse. Dalgana sıçtırma deniz zaten yeterince dalgalı.
Şu saatlerde deniz dalgalanır. Güneş batana dek. Güneş batıyor denizin dalgası azalıyordu.
O çok bildiğin yazarlardan, şairlerden bir dize söyle de sinirimi al bakalım alabileceksen İlhan. Yani iyice iyileştin mi Kemal? Su bir kıyıda yükselirken bir kıyıda alçalır. Valizlerini al, oda her zamanki gibi senin.
Şu saatlerde deniz dalgalanır. Güneş batana dek. Güneş batıyor denizin dalgası azalıyordu.
O çok bildiğin yazarlardan, şairlerden bir dize söyle de sinirimi al bakalım alabileceksen İlhan. Yani iyice iyileştin mi Kemal? Su bir kıyıda yükselirken bir kıyıda alçalır. Valizlerini al, oda her zamanki gibi senin.
Kısalan güneş iyice saçlarını kısaltmış, hava yavaş yavaş serinlemeye, gençlerin sesi, uzayan akşama doğru, yasemin kokulu dere yatağının küçük balıkları, kurbağalarıyla, gürültüsünü azaltıp çoğaltarak, sazlığın yukarısına doğru ilerleyen keçi melemelerine, ışıkları görünen yazlık evlere, kasabaya, yakamozlara, lacivert göğe doğru yeni sayfalar sunuyordu.
Alp, akşam üstleri kasabadaki evine döner, kasabada mutlu, huzurlu evim home go home diye takılırdı.
Alp, akşam üstleri kasabadaki evine döner, kasabada mutlu, huzurlu evim home go home diye takılırdı.
Ben eve gidiyorum, akşamleyin hanımı razı edebilirsem uğrarım. Geleceksin yani. Belki. Hadi akşam görüşürüz. Görüşürüz.
Gençler ilerde koyda balık avlıyorlardı. Birden Sema’yı özledim. İlk tanıştığımız gün geldi aklıma. Ben sıradan bir memur olmayı istiyordum o günlerde, birkaç şiirim dergilerde
yayınlanmış, üniversiteden yeni mezun olmuştum. Kitabım yakında basılacaktı. Kışın en hararetli günlerinde, şehrin gürültüleri arasında sessizliğime gömülmüştüm.
Bulunduğum resim sergisi sessizliğimi azaltmıyordu, birkaç arkadaşla söyleşiyorduk, resim üzerine konuşmakta hiç huyum değildi. Sonra sevdiğimiz bir kafeye gitmiştik. Yarım saat sonra Sema’da bize katılmıştı.
yayınlanmış, üniversiteden yeni mezun olmuştum. Kitabım yakında basılacaktı. Kışın en hararetli günlerinde, şehrin gürültüleri arasında sessizliğime gömülmüştüm.
Bulunduğum resim sergisi sessizliğimi azaltmıyordu, birkaç arkadaşla söyleşiyorduk, resim üzerine konuşmakta hiç huyum değildi. Sonra sevdiğimiz bir kafeye gitmiştik. Yarım saat sonra Sema’da bize katılmıştı.
Uzayan geceye doğru, elimdeki soğuk bira Kemal’e iyice hafif gelmiş olmalı, lokantanın girişindeki sütunları andırıyorsun İlhan, biraz rahatla dedi. Alp gelmeyecekmiş. Rakıyla devam edelim. Sezon henüz açılmadı. Bundan sonra gelse gelse gençler gelir. Onlar da keyiflerini bozmazlar. Kafka olacağım diyorsan karışmam. Kafka kim ola ki? Getir rakıyı.
Eskiden çok güzel gitar çalan Kemal, en azından kulakları benim gibi az duyan birine hoş gelirdi, artık bağlama çalmak daha hoş ama sana bağlama da çalmayacağım, teyple idare et demişti. Ben fazla kalmayacağım, hey crazy dedi Kemal. Burada mı? Evet yarın döneceğim, yeniden sıkıldım artık. Kemal seni her gördüğümde şehir ikiye ayrılıyor. Kemal bir an durakladı, ne yani ben yeni miyim? Hayır dostum bu bir masal gibi eski, sürekli yeni, aynıyız. Bu yemyeşil saçmalıklardan sıkıldım. Kemal tek kelime etmedi, imalı bakışlar gecenin karanlığına yol aldı, göğe doğru.