Adam Phillips “Hep Vaat Hep Vaat” kitabı üzerine:
Şiirde Romantizm gerekli mi?
Modern Dönem Sonrası’nda, günümüz toplumunun tüketime yoğun hizmet etmesi usun geri planda bırakılmasından mı kaynaklanmaktadır; ilk incelemede geniş bir tasarımı geride bırakmadan bu soruya evet denebilir.
Romantizm akım olarak ilk adını duyurduğundan beri Coleridge ve Wordsworth’un katkılarıyla günümüz toplumu ayrımına varmadan Modern Dönem’in nimetlerini unutarak (aydınlanma, hümanizm vb., kavramları), hayallerle gerçeğin çatışkısından “saçma” bir dünya teorisi yaratılmıştır. Burada belirtmeye çalıştığım, Romantizm Akımı’nın şiire getirdiği yeniliklerin ötesinde, akımın çocukça tavırlarla bir tepki oluşturmasıdır.
Coleridge’nin esriklikle özdeşleşen şiirleri daha sonraki zamanlarda, Rımbaud, Baudalaire, Verlaine, Lautréamont,’e de bir yol açmıştır. Sayın Özdemir İnce’de şairin bir kahin olması gerektiğine değgin düşüncelerini belirtmiştir. Özdemir İnce’nin şair ve gerçekle ilgili düşüncelerine katılıyorum, benim burada belirtmeye çalıştığım, modern şiirin köklerinin nereye yaslandığına ve günümüzde “sağlıklı” olması düşünülen bir Psikiyatrist’in düşüncelerinin nerelere ulaştığının ilişkin fikirler edinmektir.
Adam Phillips’da Vaat Hep Vaat adlı betiğinde, bu tepkiyi oldukça yinelemiştir. Psikanalizm’in ilk çocukluk dönemine dek giderek yaptığı analiz, Adam’da görünen şairin, bilinçlenme sürecinin dışında bir yerlere yerleşmektedir.
Adam, ilk bölümde Şiir ve Psikanaliz başlığı altında, başlıktan da anlaşılacağı üzere Psikanalizm’le şiire bakışını anlatıyor. İlk başta, ilk cümlelerde Psikanaliz’in sözel sanat değil de yazıya yöneldiğini belirtiyor ve şiirden tamamıyla ayrılıyor. Dikkatli bir incelemeyle burada yapılan kökleri halk ozanlarına dayanır şairlerin demeye getiriyor. Romantizm’de görülen, şairlerin, Trabadurlar’a aşırı meraklı olduklarını yineliyor, birer söylence yaratıcısı olduklarını belirtiyor, böylece Psikanalizm’in ilk aşamada tinin yüceltilmesi olarak gördüğünü, hiç ama hiç eksik etmiyor. Psikanalizm’le şiir örtüştü, Romantizm bağlamında. Betik bir Psikanalist’in yazdığı olduğuna göre şiir Psikanalizm’e hizmet etmeli. Hatta Freud’un şairleri kıskandığına ilişkin bir alıntı yapar. (Vaat Hep Vaat:syf23).
Buradan devinimle, işler yolunda gibidir, ancak yazar bir kere şairi yakalamıştır, bakış açısı da Romantizm’in getirdiği, usu boşverin esinlenme en iyisi tümcesiyle devam ediyor, hoş denemenin sonunda şairler birer sayrılı olarak yerlerini edinecekler, bilinçleri yokmuş gökten vahiyle yazıyorlarmış veya dünyada çok yalnızlar, işte, ondan yazıyorlar demeyi hiç bırakmayacaktır. Şairler kullanılabilinir, ilerlemeci değildirler safsatasını sürdürür.
Dili öylesine sürükleyicidir ki, şairlerle psikanalistlerin ayrımlı ereklerle aynı yere ulaşmak için çabaladığını hiç yadsımaz. kabul şiir kendince yüce ereklere hizmet edebilir, Nazım Hikmet bir örnek oluşturabilir. Nazım Hikmet’in esrik, esinli olduğuna beni ikna edemezsiniz.
İmdi buraya ilgi çekici bir tümce alacağım, eminim bu cümle şiirin nasıl kullanılacağına ilişkin sizleri de can evinizden vuracaktır: Şiir Sanatı’nı Psikanalizle yan yan koymak için ona bir şeyler yapmak gerektiği hemen göze çarpar. Şiir Sanatı “derin bir içgörü” ya da “Psikoloji kaynağı haline getirilirken çoğunlukla tarihsel bağlamından çıkartılmak ve depolitize edilmek zorundadır. (syf:24)
Şairler depolitize edildi, tebrikler artık şairler, denek, kukla, çaşıt vb. Psikanalistler için gerekliydi, yanılıyor muyum(?). Ona göre devam edeyim, böylece Psikanalistler de şiirsel adalete ulaşır. Böylece şairleri Psikanalistler ayrıcalıklı bir konuma yükseltir. Şair-analist, bravo. Keşke böyle olsa, ama niyet farklı, yani betiğin yirmi altıncı sayfasında belirttiği gibi seküler bir din kitabı. Şairler seküler bir din betiği yazar zaten!
Dahası var “gündüz düşü gören çocuklardır” yaratıcı yazarlar, ben şairlerin gündüz düşünü nasıl gördüklerini merak ettim, okumayı sürdürdüm, şuymuş efendim; haz ve tiksintiler ayrılıyormuş, böylece haz kalıyormuş, çocukluk hazlarıyla, büyüyen kişilerin yani organik gelişimini tamamlayan kişilerin hazları aşağı yukarı aynıymış, yani ergenlik çağında tamamlayıcı bir süreç oluşurmuş, çocuğun küçüklükteki hazzı büyüklerde bir şekilde devam edermiş, bu Freud’muş, benim haberim yokmuş. Şu cümle zaten pes dememe yetti: “Şair paçasını kurtarmayı bilen kişidir” şiire yeni başlayan birine muhteşem bir aforizma, kurtar paçanı, ötekini boşver.
Durun ben gene yanlış anlamış olabilirim, şimdiye dek yanlış anladım zaten, doğru anlasaydım, bu kitabı överdim. Kastedilen ülküselleşen(idealizm), dilmiş, dünyaymış. İdealize edilense şairin küçükken yaşadığı dünya güncelliğiymiş. Neyse gene bir parça inanılabilinir. Bu kadarla kalsa iyi, çocukluktaki dünyamı niye geri isteyeyim, kötü bir çocukluk geçirmediğim halde, ben burada biraz duraklayıp, Enis Batur’un bir tümcesiyle devam edeceğim: herşey herkes iki şey arasına gerer trapezini, iman ve şüphe, imdi buradaki trapez kelimesini es geçiyorum, birinden biri, yani iman ya da şüphe ağır basmazsa, şaire deli derler, işte, Adam’ın yapmaya çalıştığı budur.
Diyor ki Şiir Sanatı, kaçak sanatıdır, kaçak malı yeniden ambalajlayıp serbest piyasaya sürmektedir. Yazarın Serbest Piyasa cümlesi çeviri hatası bileyse, sonraki cümle, fizik teoreminden, matematikten bahsetmesi, şairlerde gerçeğin ne kadar muğlak olduğuna getirir. Zaten sonra, şairlerin zihin sağlığının pek parlak olmadığına değgin, parlak tümcesi, yazarın ne demeye geldiği anlaşılıyor.
Yazar gene de kendisini kurtarabiliyor, sözcüklerle, cümlelerle arası iyi olan, kendini iyi ifade eden kişiler diye bir grubtan bahseder, yani şairlerden. Bir insanlık geleneğine mensupturlar.
Neyse ki şairlerin imdadına noktalama imleri, şiirsel gelenek yetişiyor, yetmez, şairler gene de kurtulamaz, anlamı arttırıyorlar çünkü, yani kafa karıştırıyorlar, nasıl mı çok basit; eski anlamların yerine, başka anlam koyuyor, Psikanalist’e göre “hastanın niyetlendiği anlamın yerine başkasını koyarak değil, buna yeni anlamlar ekleyerek”(syf32). Masa masa değil, ağaç ağaç değilmiş, şairler rüya alemindeler ya! Üstüne üstelik dil tarafından işkence ediyorlarmış, amiyane tabirle şairlere kafa açıyorlar diyor. Yazar ne dediğinin ayrımındaymış gibi birden durur; etiğe çok yakın olan edebiyat sanatı diyerek Lacan’dan alıntı yapar. Ancak kimin işkence ettiğine değinmeden karmakarışık dünya diyerek işin içinden sıyrılır. Hoş betiğin sonlarına doğru Açık Fikirlilik adlı denemesinde kendini kurtarmaya çalışır, iş işten geçtikten sonra.
Yazara bu makalede simgeler dünyası imdadına yetişir. Görsellik önemlidir der yazar. bu da o müthiş düş dünyasıymış, sezgilerin çok iyi olması gerekiyormuş.Romantizm bağlamında dünyayı incelediğini betiğin sonunda yazıyor. Bir cümle daha alıntılayacağım: şairler zihinsel sağlığımız açısından örnek alınamaz. Byron için söylemiş bu cümleyi.
Adam Phillips günümüz tüketim toplumunda, bilinçli bir adımla, şairlerin, yalnız, çok kişilikli (ilerleyen sayfalarda Pessoa’dan bahsetmektedir.), teknoloji ve gerçeklik düşmanı, gündelik yaşama uyum sağlayamayan kişiler olarak betimliyor. Romantizm, Postmodern dönemlerin en fazla örnek aldığı akım. Modern dünyanın da başı sayılan bu akım çok çeşitli şekilde karşımıza çıkmaktadır. Reklamlar, televizyon filmleri vb. Sol gösterip sağ vuran bu yazar gibi yazarlar, tv’lerde bir kelimesine bile katlanamadığım şiirimsilere de dolaylı yol göstericilerdir. Hala günümüz toplumu şiir hakkındaki düşünceleri pek iyi değil.
KAYNAKCA
AKSOY, NALAN:ŞİİR VE ŞİİR KURAMI ÜSTÜNE SÖYLEMLER., DÜZLEM YAY.
1996. İSTANBUL
İNCE, ÖZDEMİR: ŞİİR VE GERÇEKLİK., TÜRKİYE İŞ BANKASI YAY., 2001,
İSTANBUL.
Şiirde Romantizm gerekli mi?
Modern Dönem Sonrası’nda, günümüz toplumunun tüketime yoğun hizmet etmesi usun geri planda bırakılmasından mı kaynaklanmaktadır; ilk incelemede geniş bir tasarımı geride bırakmadan bu soruya evet denebilir.
Romantizm akım olarak ilk adını duyurduğundan beri Coleridge ve Wordsworth’un katkılarıyla günümüz toplumu ayrımına varmadan Modern Dönem’in nimetlerini unutarak (aydınlanma, hümanizm vb., kavramları), hayallerle gerçeğin çatışkısından “saçma” bir dünya teorisi yaratılmıştır. Burada belirtmeye çalıştığım, Romantizm Akımı’nın şiire getirdiği yeniliklerin ötesinde, akımın çocukça tavırlarla bir tepki oluşturmasıdır.
Coleridge’nin esriklikle özdeşleşen şiirleri daha sonraki zamanlarda, Rımbaud, Baudalaire, Verlaine, Lautréamont,’e de bir yol açmıştır. Sayın Özdemir İnce’de şairin bir kahin olması gerektiğine değgin düşüncelerini belirtmiştir. Özdemir İnce’nin şair ve gerçekle ilgili düşüncelerine katılıyorum, benim burada belirtmeye çalıştığım, modern şiirin köklerinin nereye yaslandığına ve günümüzde “sağlıklı” olması düşünülen bir Psikiyatrist’in düşüncelerinin nerelere ulaştığının ilişkin fikirler edinmektir.
Adam Phillips’da Vaat Hep Vaat adlı betiğinde, bu tepkiyi oldukça yinelemiştir. Psikanalizm’in ilk çocukluk dönemine dek giderek yaptığı analiz, Adam’da görünen şairin, bilinçlenme sürecinin dışında bir yerlere yerleşmektedir.
Adam, ilk bölümde Şiir ve Psikanaliz başlığı altında, başlıktan da anlaşılacağı üzere Psikanalizm’le şiire bakışını anlatıyor. İlk başta, ilk cümlelerde Psikanaliz’in sözel sanat değil de yazıya yöneldiğini belirtiyor ve şiirden tamamıyla ayrılıyor. Dikkatli bir incelemeyle burada yapılan kökleri halk ozanlarına dayanır şairlerin demeye getiriyor. Romantizm’de görülen, şairlerin, Trabadurlar’a aşırı meraklı olduklarını yineliyor, birer söylence yaratıcısı olduklarını belirtiyor, böylece Psikanalizm’in ilk aşamada tinin yüceltilmesi olarak gördüğünü, hiç ama hiç eksik etmiyor. Psikanalizm’le şiir örtüştü, Romantizm bağlamında. Betik bir Psikanalist’in yazdığı olduğuna göre şiir Psikanalizm’e hizmet etmeli. Hatta Freud’un şairleri kıskandığına ilişkin bir alıntı yapar. (Vaat Hep Vaat:syf23).
Buradan devinimle, işler yolunda gibidir, ancak yazar bir kere şairi yakalamıştır, bakış açısı da Romantizm’in getirdiği, usu boşverin esinlenme en iyisi tümcesiyle devam ediyor, hoş denemenin sonunda şairler birer sayrılı olarak yerlerini edinecekler, bilinçleri yokmuş gökten vahiyle yazıyorlarmış veya dünyada çok yalnızlar, işte, ondan yazıyorlar demeyi hiç bırakmayacaktır. Şairler kullanılabilinir, ilerlemeci değildirler safsatasını sürdürür.
Dili öylesine sürükleyicidir ki, şairlerle psikanalistlerin ayrımlı ereklerle aynı yere ulaşmak için çabaladığını hiç yadsımaz. kabul şiir kendince yüce ereklere hizmet edebilir, Nazım Hikmet bir örnek oluşturabilir. Nazım Hikmet’in esrik, esinli olduğuna beni ikna edemezsiniz.
İmdi buraya ilgi çekici bir tümce alacağım, eminim bu cümle şiirin nasıl kullanılacağına ilişkin sizleri de can evinizden vuracaktır: Şiir Sanatı’nı Psikanalizle yan yan koymak için ona bir şeyler yapmak gerektiği hemen göze çarpar. Şiir Sanatı “derin bir içgörü” ya da “Psikoloji kaynağı haline getirilirken çoğunlukla tarihsel bağlamından çıkartılmak ve depolitize edilmek zorundadır. (syf:24)
Şairler depolitize edildi, tebrikler artık şairler, denek, kukla, çaşıt vb. Psikanalistler için gerekliydi, yanılıyor muyum(?). Ona göre devam edeyim, böylece Psikanalistler de şiirsel adalete ulaşır. Böylece şairleri Psikanalistler ayrıcalıklı bir konuma yükseltir. Şair-analist, bravo. Keşke böyle olsa, ama niyet farklı, yani betiğin yirmi altıncı sayfasında belirttiği gibi seküler bir din kitabı. Şairler seküler bir din betiği yazar zaten!
Dahası var “gündüz düşü gören çocuklardır” yaratıcı yazarlar, ben şairlerin gündüz düşünü nasıl gördüklerini merak ettim, okumayı sürdürdüm, şuymuş efendim; haz ve tiksintiler ayrılıyormuş, böylece haz kalıyormuş, çocukluk hazlarıyla, büyüyen kişilerin yani organik gelişimini tamamlayan kişilerin hazları aşağı yukarı aynıymış, yani ergenlik çağında tamamlayıcı bir süreç oluşurmuş, çocuğun küçüklükteki hazzı büyüklerde bir şekilde devam edermiş, bu Freud’muş, benim haberim yokmuş. Şu cümle zaten pes dememe yetti: “Şair paçasını kurtarmayı bilen kişidir” şiire yeni başlayan birine muhteşem bir aforizma, kurtar paçanı, ötekini boşver.
Durun ben gene yanlış anlamış olabilirim, şimdiye dek yanlış anladım zaten, doğru anlasaydım, bu kitabı överdim. Kastedilen ülküselleşen(idealizm), dilmiş, dünyaymış. İdealize edilense şairin küçükken yaşadığı dünya güncelliğiymiş. Neyse gene bir parça inanılabilinir. Bu kadarla kalsa iyi, çocukluktaki dünyamı niye geri isteyeyim, kötü bir çocukluk geçirmediğim halde, ben burada biraz duraklayıp, Enis Batur’un bir tümcesiyle devam edeceğim: herşey herkes iki şey arasına gerer trapezini, iman ve şüphe, imdi buradaki trapez kelimesini es geçiyorum, birinden biri, yani iman ya da şüphe ağır basmazsa, şaire deli derler, işte, Adam’ın yapmaya çalıştığı budur.
Diyor ki Şiir Sanatı, kaçak sanatıdır, kaçak malı yeniden ambalajlayıp serbest piyasaya sürmektedir. Yazarın Serbest Piyasa cümlesi çeviri hatası bileyse, sonraki cümle, fizik teoreminden, matematikten bahsetmesi, şairlerde gerçeğin ne kadar muğlak olduğuna getirir. Zaten sonra, şairlerin zihin sağlığının pek parlak olmadığına değgin, parlak tümcesi, yazarın ne demeye geldiği anlaşılıyor.
Yazar gene de kendisini kurtarabiliyor, sözcüklerle, cümlelerle arası iyi olan, kendini iyi ifade eden kişiler diye bir grubtan bahseder, yani şairlerden. Bir insanlık geleneğine mensupturlar.
Neyse ki şairlerin imdadına noktalama imleri, şiirsel gelenek yetişiyor, yetmez, şairler gene de kurtulamaz, anlamı arttırıyorlar çünkü, yani kafa karıştırıyorlar, nasıl mı çok basit; eski anlamların yerine, başka anlam koyuyor, Psikanalist’e göre “hastanın niyetlendiği anlamın yerine başkasını koyarak değil, buna yeni anlamlar ekleyerek”(syf32). Masa masa değil, ağaç ağaç değilmiş, şairler rüya alemindeler ya! Üstüne üstelik dil tarafından işkence ediyorlarmış, amiyane tabirle şairlere kafa açıyorlar diyor. Yazar ne dediğinin ayrımındaymış gibi birden durur; etiğe çok yakın olan edebiyat sanatı diyerek Lacan’dan alıntı yapar. Ancak kimin işkence ettiğine değinmeden karmakarışık dünya diyerek işin içinden sıyrılır. Hoş betiğin sonlarına doğru Açık Fikirlilik adlı denemesinde kendini kurtarmaya çalışır, iş işten geçtikten sonra.
Yazara bu makalede simgeler dünyası imdadına yetişir. Görsellik önemlidir der yazar. bu da o müthiş düş dünyasıymış, sezgilerin çok iyi olması gerekiyormuş.Romantizm bağlamında dünyayı incelediğini betiğin sonunda yazıyor. Bir cümle daha alıntılayacağım: şairler zihinsel sağlığımız açısından örnek alınamaz. Byron için söylemiş bu cümleyi.
Adam Phillips günümüz tüketim toplumunda, bilinçli bir adımla, şairlerin, yalnız, çok kişilikli (ilerleyen sayfalarda Pessoa’dan bahsetmektedir.), teknoloji ve gerçeklik düşmanı, gündelik yaşama uyum sağlayamayan kişiler olarak betimliyor. Romantizm, Postmodern dönemlerin en fazla örnek aldığı akım. Modern dünyanın da başı sayılan bu akım çok çeşitli şekilde karşımıza çıkmaktadır. Reklamlar, televizyon filmleri vb. Sol gösterip sağ vuran bu yazar gibi yazarlar, tv’lerde bir kelimesine bile katlanamadığım şiirimsilere de dolaylı yol göstericilerdir. Hala günümüz toplumu şiir hakkındaki düşünceleri pek iyi değil.
KAYNAKCA
AKSOY, NALAN:ŞİİR VE ŞİİR KURAMI ÜSTÜNE SÖYLEMLER., DÜZLEM YAY.
1996. İSTANBUL
İNCE, ÖZDEMİR: ŞİİR VE GERÇEKLİK., TÜRKİYE İŞ BANKASI YAY., 2001,
İSTANBUL.