
Herkes ateşini beraberinde mi taşır ?Dört element hakkında yazı yazmak, en gereksiz konulardan biri şüphesiz. İnsanlık Tarihi kadar eski bir konu, o yüzden kaynak bol, hatta sebil… Benim açımdan ateş hakkında yazacak şey, tek sözcükle yok oluş.
Her kendini şair, yazar olarak düşünen kişilerin, tözlerle ilgili kafasında, varoluşunda, bir anlam vardır. Bu anlamlardan, en fazla erke sahip olan nedir diye sorulsa, oddur/ateştir, benim açımdan.
Ateşin çok fazla simge ile temsil edildiğine şüphe yok. En “acıklı” olanı, alegorik aşk hikayelerinde yer edinen, eriyip küle dönüşmedir. Oysa ateş, kendi bünyesinde nadiren küle dönüşür, o ya vardır, ya da yok. Küle dönüşen, onda, ateş de olan değildir, ona ateşe katılandır.
Neyse, bu simgelere bir şey daha ekleyeyim, ateş şiirin en olmazlarındandır. Ya iyi şiir vardır, ya da yoktur. Kelimeler, Kutsal Kitaplar’ın birine göre “ateşten dil” lerdir. Başkalarının belirlediği gibi, başka şeyler (doğa, toprak, su, taş…) ile varolmaz. O zaten vardır, hep varolacaktır, yakıcılığı kabul edilmeyişindendir. Buz için de tam ters yön de bu geçerlidir. Buza da değineceğim bir ara…
Ateşin en tehlikeli yanı, denetlenmesinin zorluğudur. Almız alır götürür. Almıza dönüşür. Kelimeler almızı uzak mı tutar, saf od almızın değildir. İnsana zor verildiği, insanın onu anlamasının zor olduğu gibi, Almız(Şeytan), onu nereden buldu. Kelimenin olmadığı yer de mi buldu, galiba evet. Toprağın insan bünyesine verilmesi gibi. Bu gidiş-gelişlerin yurdu bellidir. Yeter ki sözcükleri olsun…