
Krallığınız varsa ele geçirin! Ya da bırakın Satranç’da olmayan umut, savaş da yaşasın. Çağcıl zamanların Satranç’a bakışı, haliyle, zeka oyunu olması dışında, onun aforizmalarının dönüşebilmesinde.
Satranç öğrenmeyi hiçbir zaman istemedim. Hatta ailem sana bir Satranç Takımı alalım dediğinde hiç oralı olmadım. Çocukluk, sporu, bir plastiğin peşinde koşmak daha çekici geliyor ondan galiba.
Satranç, şiirle çok yakın aslında. Şiir de eğer bir dosya bütünlüğünde çalışılıyorsa, şair çalışıyorsa dosya bütünlüğünde, bir sonra yazacağını düşünmesi, tasarlaması en mantıklısı, en uygunu. Tek bir şiir yazıyorsa, zaten yazdığı bir zeka işinden çok, anın, anlık duyguların bir dönüşümü.
Gittikçe bunalan, karışan dünyada ise, resimde görüldüğü gibi, akıl da gittikçe bunalıyor. Ellerini avuçlarının içine koyuyor. Hani resimde bir Rönesans Sanatçısı’nın boyada, perspektifte, uğraştığı titizliği düzeni göremiyoruz. Salt aklın hamlesi olan Satranç, gizemli bir dünyaya kayıyor, resimdeki gibi günümüzde.
Çağdaş/Çağcıl İnsan, gördüğü/kavradığı şeyi bir karmaşanın içinden anlayarak kavramaya çalışıyor. Salt hamlenin dünyası, can almaya kast etse de, depresif kişilik sürekli pekişiyor.
Akıl ve duygu ve sarkaç.