Bilinç ne denli önemli. Gece!

MODİGLİANİ




Saçma filmleri seviyorum, fleorasan lambanın parlayan ışığında, sıkıca kapalı perdelerin dışında, kaskatı kesilmiş, iyice içine kapanan bir mevsimin sonunda, kendime söylediğim yaşanası bir düğümün en yalın görüntüsüyle uzaklaştığım bir yalınlık var.

Ticaretle, bakanlık işleri yan yana sürdürebiliyorum, kırk yaşına gelmeden, bu koloninin en varsıl kişileri arasında yer aldım, şu televizyondaki film ise en çok hoşlandığım şey…

Mantıklı insanların yapacağı pek çok şey vardır. Yemek yer, uyur, işleriyle ilgilenir, bir kadınla yaşanacak ne varsa yaşanır. Artık hiçbirşey yerinde değil de, bu söylediklerimi yaşamaktan zevk almadığımı söyleyemem.

Art Nouve masanın üzerindeki bilgisayar, duvardaki Modigliani, dünden yarına yaşananlara karşı ne kadar dürüst olabileceğime ilişkin sorular sorar mı diye aklımdan geçiyor.

Her yapılanın belirli bir zamana dönüşü vardır. Bu zaman dönümleri, gereksinimi olanlar için birer oluştan ibarettir. Hiç kimse kısa zamanlara sahip değildirler. Zaten bu işin bana göresi yok, bunu biliyorum, uzun zamanlardan buraya ulaştım, uzun zamanlara yol almaya devam edeceğim. Benim işim zaten uzun zamanlarla ilintilidir, zevkli olduğumu söyleyenler de bu uzun zamanlara yol alışımla ilgilenirler; Duvardaki Modigliani, Art Nouve masa bunun kanıtıdır.

Yaptığım hataları da, kendi kendime konuşmaktan sıkıldığım zamanlarda, bilgisayarın ekranına acele acele dökerim, bir çeşit günlük, ama epeydir başıma gelenleri bilgisayara dökmekten haz etmiyorum. Ya aklımı kaybettim, ya da birileri ben fark etmeden bana uyuşturucu zerk ediyor.

Çok kişinin bahsettiği, durgunluk bende de vardır, insanlık hali, der geçiştiririm. Yalnız bir farkla, çok kişi kurgulardan uzak dururken ben durmam, haklıdırlar da kurgulardan uzak durma konusunda. Geri zekalılık örnekleri çoktur. Hiçbir yalınlığı olmayanların yapacağı, aptal hikayelerdir, yaşadıklarım belki, geniş dünyalar. Perspektifin kırılmasını kim ister. Bu da bir anlık kırılmalardan biriydi belki, benim beynimde olan.

Televizyonun karşısında masanın üzerinde duran cihazı elime almış, sızmış kalmıştım galiba. Elimin kıpkırmızı kesildiğini fark ettim birden, metalik bir kırmızılık. Elimde saati taktığım bileğimin hemen altında, avuçlarımın içinde tuttuğum, tuhaf cihazda başlıyordu bu kızıllık/kırmızılık. Gözümün içinde parlıyor, böyle bir şeyin olması mümkün değil, televizyondaki film, olanca hareketiyle, bu rengin yanında çok çok durağan kalmıştı.

Odadan elimdeki cihazla kendimi dışarı attım. Yaptığım en büyük hata da bu oldu, cihaz bir tabancanın şeklini andırır gibi, parmaklarım arasında sıkışmaya başladı, işaret parmağımsa bir tetik gibi cihazı ateşledi, omuzum cihazın hareketiyle öyle bir savruldu ki, yerinden koptu sandım. Her zaman düşündüğüm bu kadar hayat bana fazla diye düşünürken, her şeyin dijitale dönüştüğünü fark ettim, galiba kurduğum en büyük hayal bu.

Kıpkırmızı kesiliyordu omuzum, her şey planlanmış gibiydi, daha öncede saçma koloniden kurtulmak için hayaller kurmuştum, bu kadarı fazla, Jan’ın getirdiği tuhaf cisimle televizyonun dijital cihazını mı karıştırdım.

Kaptan Jan, bir yerden, bir koloniden bulmuş getirmişti cihazı, şimdi, acaba derken, evimde kendimi rahat hissetmiyordum, ya hayal neyin nesi?

Korku avuçlarımı iyice sarıyordu, çevremde artık, yaşayan, nefes alan bir canlı kalmamıştı, böylece sanki korkuyu da benden alıyorlar diye bir kez daha komik bir düşünce aklımdan geçti. Duvardaki Modigliani kadar her şey netleşiyordu artık. Yalnızca ifadelerden oluşuyordu her şey sonunda. Modigliani’nin tablosu, bir çok uzak sese dönüştü, renkten renge giren bir şey varsa o da benim diye düşündüm. Galiba cihaz hâlâ omzumu çıkarırcasına elimde duruyordu.

Işık huzmesi yaşamayan ne varsa yaşayan bir şeylere dönüştü, elimdeki garip cihaz, ışığı içine çekmeyi sürdürdü. Işıkla rengin kavgası mıydı bu? Ben neden bu kavganın arasında kaldım. Ben hiçbirşeye inanmıyorum, melek olmadığım da kesin…

Her şey bitecek kurtulacağım dediğim an da, Jan yanıma geldi, Patron diye bir ses duydum, Patron uyan iyi misin? Evet Jan dedim galiba, kusura bakmayın uyandırdım dedi, burayı eviniz gibi döşediniz, aa size hediye edilen cihazı mı denediniz, patron Juveler’in cihazı tehlikeli olabilirmiş, bizim bünyemiz dayanmayabilirmiş, dedi Jan, fark ettim dedim, ışıkla zamanın arasına sıkışmış gibi oldum Jan.

Az sonra koloniye ulaşacağız Patron. Siz boşuna geldiniz, bir malları teslim ederdik, dedi Jan. Olsun dedim ona, hem ben bakan değil miyim, yeni koloniyi ziyaret etmiş olurum dedim, duvardaki hafifçe eğilmiş Modigliani’ye bakarken.