Bilinç ne denli önemli. Gece!

YOĞUN ATEŞ


Uçağın süzülüşünü, fark etmem, çok kısa bir zamanı almadı. Arka arkaya silah sesleri, hafif ve ağır ne kadar silah varsa, kulağımın dibinde patlaması, süzülüşün dost yanlısı olmadığını kavramamı geciktirdi. Kafamı kaldırıp baktığımda, kum, çamur, biriket binaların arasından koparak elimdeki, AK-47’nin dipçiğinden geçti, dipçiği paramparça etti. Bize verilen silahlardan birini kullanmalıydım, bu on beş dolarlık silah yerine diye bir an aklımdan geçti, ancak, toza toprağa dayanıklı bu silah, bir kere daha işime yaradı mı, anlamadım. Dipçiğin tahta parçalarından biri karnıma, kaburgamın hemen altına saplandı, sağ yanımda şiddetli bir ağrı, tişörtün siyahına karıştı.

Tahta parçasını hışımla saplanan yerden çektim, pek derine saplanmamıştı, ağzımdan sinirle çıkan küfürleri bekliyorlardı, yanımdakiler, yoktu, o kadar sinirlendim ki, yanımdakilerin sonradan anlattığına göre, tahta parçasını çıkartırken, bir yabani hayvan gibi ses çıkarmışım, yanımdaki arkadaşın “iyi misin?” sorusuna bir kafa atarak cevap vermişim, sonra iki kişi kolumdan yakalamış, bayıldım, bayılmışım. Beş on dakika sonra uyandığımda, ateş azalmıştı, dalga geçtiler, iyi misin sorusuna başka yanıt verilmezdi diye. Arkadaştan özür diledim, önce deli deyip suratıma baktı. Sonra sinirle acı karışmış dedi.

Birden gene ateş arttı, güya destek göndereceklerdi. Aklıma böyle anlarda gelmemesi gereken soru geldi, takıldı. Benim gibi bir paralı askerin Afrika’nın tam ortasında vurulmuş olması tuhaf, hem değil. Önce paralı asker ol, Afrika’ya git, bir çatışmaya gir, film gibi. Türk asıllı bir paralı asker. Filmin olmadığı yıllarda, böyle olaylara ne denir, pek belirsiz, kabus mu? Bir kitap da okumuştum, herif kabusu şöyle tanımlıyordu: Kabusu vatanından ve, inançlarından kopan görür. Sağ tarafımdaki ağrı ve elimdeki yeni silahla çatışmadan, pusudan kurtulmaya çalışıyordum, yılların eskitemediği şey, bunun bir kabus, inanç olmadığıydı.