Bilinç ne denli önemli. Gece!

Arzu Evi

Cem Uzungüneş Şiiri (Arzu Evi), okumalarının, bir açılımı burada yazdıklarım, kitabın isminden hareketle, şiirler arasında somut veriler ışığında derleme, değerlendirme.


Cem Uzungüneş Şiiri birden, aniden kendini ortaya koyan şiirler değil, zaten baştaki Kamaşma sözcüğünün sözlükteki anlamı dışında da yer verilmesi, yalnızca sözlük anlamıyla şiir yazılamayacağını bir kere daha akla getiriyor. Sözlük anlamına yakın, fakat bir o kadar da uzak bir sözcük, kamaşma…


Uzaklık, yakınlık, bu kitap da şairin dünyasını oluşturuyor, kitabın adını da biraz da burada aramalıyız: Arzu Evi. Soyut ve somut diyebileceğimiz iki kelime, ve şiirin oluşumu. Bir şairimiz (Kim olduğunu anımsayamadım.) en zor benzetmelerin soyut somut, (somut somut, soyut soyut) arasındaki ilişkilerde aranması gerektiğini yazmıştı. Öte yerle oluşturulan ilişki, hep kısıtlı olanakla gerçekleşir ve şiir biraz da buradan devinimle oluşur. Arzu, fedakeşlik, genel anlamda erdem, hep öte yerle, ötekiyle olan ilişkilerimizde ortaya çıkar, çünkü ideal düzlemde öteki, Tanrı’yla olan ilişkimizdir.


Burada, bu kitap öte yerde olmayan bungunluğu taşır. Kitap da, karşı çıkılanlar olsa da, yeniden bir dünya oluşturulmaya çalışılsa da, anlamın birden çoğaldığını görürüz, ilk şiirden itibaren. Sinema da geçen nedir (syf:12), ilk anlamda başkalarının oynadığı bir izlence, hayır, dizeyi/şiiri, açımlamıyorum, şairin şiiri birden fazla oluşumla, “gerçek şiir”i oluşturur. Gerçek şiir, sözlük anlamıyla, sözcüklerin çoğalmasıyla oluşur.


İşte, bakışalım, az sonra öleceğiz.

Az sonra boşalacağız bu sinemadan,

karanlık basacak gözlerimizi.


Boşalacak tılsımından, “sinema

çıkışında kamaşan çarşı…”, akşamlar,

yeşil bardaklar, sözler, bakışlarımız…

(ZAMANI KAVRAMA ANINDA KAMAŞMA. Syf-13)


Ötekini anlamaya çalışan bir kitap, Arzu Evi: Onca uzaklık bir filme/oyuna, dönüşse bile her şey uzaktır, bu uzaklık, şairin yaşamın içinde olduğunun bir imidir. Hani şimdi yaşamdan uzak şairler mi var sorusu sorulabilir: Evet, yaşamdan uzak şairler vardır, ancak bu mesafe Cem Uzungüneş şiirinde yerli yerini bulur, şiir işlevini yitirmez. Şiiri bir gülmeceye dönüştürmez; Orhan Veli’nin yaptığı gibi, ötekini çok iyi anladığını, iddia etmez, düşündüğü ötekine de dönüşmez. Ağıta ise hiç ulaşmaz, bir kurgu, (sesin kurgusu), noksan kalmaz, illa bir noksanlık aranacaksa, ötekindeki anlam kaymalarında aranmalıdır, bu, şairin kendisinin yetkinliği ile bağlantılıdır.


ah, bütün yaşları orada buluşursa; o kuşkulu, baykuşlu yüzde

kaç kişi olacak(lar)? Kübik bir resim gibi çok ifadeli bir yüz

mü olacaklar?

(CASUS. Syf-17)


Casus (syf:16-18) Şiiri’nde, bu “kaygı”ya değinir, ne kadar yaklaşırsa ötekine şiir, en uzaktaki bile, bir anlama bürünür. Sosyolojik bağlamda kimlerdir en uzaktakiler: Vatandaş olmayanlardan başlanabilir, dikkatli bir okur içinse, kültürel benzerimiz dışındakilerdir. Batık Şehir Sessizliği adlı şiirinde geçen kişilerden dışarıdakilerden bahseder, şair, biraz da, minor politika içindekilerden. Batık Şehir Sessizliği şiiri bile üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken, yoğun açılıma sahiptir.


Nesnelerle olan ilişkiden bir kişi (şiiri dışında), nasıl uzaklaşır: Nesneler şehirde kendini kaybeder, isme, markaya dönüşür, psikolojik bir isim de olabilir, markalı bir tv, giysi vb. İşte bu saçma imajdan nasıl kurtulunur, genel anlamda, Arzu Evi kelimesi bunun bir kanıtıdır, ancak, çoğunluğun isteğinden kurtulduğu düzlemde, kendini kişi de var eder, bir kişinin tümcesiyle var olur, ötekinin yalın halidir dizeler, cenneti biz yaratacağız diye başlar şair ve, büyük harflerle biter: RUHUMUZLA TENİMİZİ BARIŞTIRDIĞIMIZ ZAMAN. Ruhla ten nasıl barışır, ilk anlamda bireyin öncesiyle barışık olması gerekir, ardından ötekini anlamak girer işin içine, işte “sağlıklı” bir düşünme hali var olur, başından beri, bu kitap da.


Cenneti elbet biz yaratacağız

Üstümüzdeki yarı saydam naylondan

Bir uhrevî sera etkisinden

Mutlak bir mutluluk düşünden

Kurtulduğumuz zaman!

RUHUMUZLA TENİMİZİ BİRLEŞTİRDİĞİMİZ ZAMAN!

(SERA KARANFİLİ. Syf-23)


Sanki kitabın tam özelliği kendi acına gömülmek, biraz da anlayarak. Zamanın zehrine bağışığız biz (Koruk Şiiri).


Çocukluğa şerbetliyiz biz. Zehirlenmedik

demiyoruz; zamanın zehrine bağışığız biz.

(KORUK. Syf-31)


Dikkat edilmesi gereken özellik, şairin başkasını anlaması kendine olan “küskünlük” değildir, o hep “zor”u anlar, bu onun şiirinin onmayan yanıdır, gelecek kadar geçmişi anlayan bir kamaşma.


Şair bu kamaşmalar arasında, dikkatini dağıtmaz, yetkin bir bağ vardır kendine ait, buradaki bu bağ, başkasının köreltmediği yalınlık, bir yer. İğneli sözlerimizi yumuşatıyor (Yağmur Gibi).


Arzu gibi; tenin rûha günahkâr bir itirafı gibi

yağıyor yağmur… ne konuşsak

sözümüzü kesiyor… yağmur-arzu! Hiç dinmiyor…

İğneli sözlerimiz yumuşatıyor…

(YAĞMUR GİBİ. Syf-44)


Bir sav yürütmüştüm kitabı ilk okuduğumda. Handiyse bir kara sevda var demiştim, Yağmur Gibi Şiiri’ni okuduğumda. Hani bu sav bakış “kötü”mü bilemiyorum, bana öyle gelmişti, belki ötekini anlamaya çalışırken zaman dışında bir oluşum, kendi dışında anlamaya çalıştığı bir durum, Arzu Evi…


Aslında yukarıdaki paragraf, eleştiri kapsamına hiç girmiyor, öylesine bir sav, şair beni, okuyucu olan beni, kitabı ilk okuduğumda böyle bir şaşırtmıştı. Ancak o kadar basit değil, hani duygulardan kopan bir an gibi, ancak eleştiri de buna yer yoktur. Klinik Şiiri’de zaten bu bakış açımı dondurur, doğal bakışa geri döndürür.


uzun bir uyku isteği gibi

ağaçların (hışırtının) altında bütün yüzlerde

müstehzî bir gülümseme ile bir hayâl gibi

bir uyurgezer gibi geziyor acı.

(KLİNİK. Syf- 55)


Ötekini gerçekten anlar şair. Kendinden yola çıkarak oluşur bu kitap “Firavun’un laneti!” desen şimdi. Gülüşsek…. (Mısır Ehramları)


İşte, sen fısıltıyla,

Yüzündeki korku taklidi şirinlikle; “Firavun’un Lâneti!”

Desen şimdi. Gülüşsek…

Yüzümüzde donmuş kertenkeleyi

(zamanın dehşeti) yüzümüzden kaçırsak…

(MISIR EHRAMLARI. Syf-61)


Sütanne, Mayın Şiirleri, ötekine olanı merakla ilgili şiirleridir zaten. Sütanne Şiiri, Sarajevo’dan bahsederken, Mayın Şiiri, Iraklı Çocuklar’a adanmış, şiirler. Öteki yakınımızda olanı biteni, anlamakla başlar ne de olsa. Ancak bu şiirler arasındaki Tavşan Şiiri’ni tam yerine koyamadım, bir zaman betimi mi, bilemiyorum, belki, hayata sarılmak, zoru alt etmek, ikonografik bakışta takıldım. Yeni kitabı dört gözle beklenen kaç şair var, Cem Uzungüneş onlardan.


ruhlarımız yükselemiyor çünkü arzu

tenimizi bırakmıyor ölümün kollarına

(FİNCANI SARAN RESİM. Syf-93)


Cem Uzungüneş:

Arzu Evi, YKY, İstanbul, 2005