Bilinç ne denli önemli. Gece!

Sürem

Ben bilmezken henüz, ilkyazın ilk gününde değilken bir Rumi yokken göğsümdeki acıdan, keskin bir nişan, keskin bir nişancı zannım değilken mevsim bitti.

Mevsimlerle ilgili de değil bu artık. 
Burada Rumi diyarında temkinliyim, sufi bilemediğim  bir sürem, lakin Türküm, geçit gök gürültüsünden.

Ne töre ne kul! Memuriyetimden biliyorum, Nizami Mülk’den, icazet Öksüz Türk’den. Bak, bu ne Leyla ne Mecnun, ne de Romeo, Juliet onlar, inanır mısınız, öğrenir misiniz bu alegoriyi, merhametsizlerden?

Honje Masamune yüreğimdekini bilir, yatağan kiraz mevsimi mi bilemeyeceğim, belki, beni  ikiye ayırdı mı söylence? Uzakmışım!

Gösterişli bir kötü var şimdi beni öylece kendi kurallarına bırakan.  Ancak bir de iyi var, onun özlemi sarıyor bir kenti, kim planlarsa kenti, öyle bir yalnızlık, okudum onda. Gözlerinde.  Bu eprimiş bir kelime bile olsa, bunu değiştirmezse kâtip, kuralı yazan, eprimiş ipek gibi kalır bu eskil kentimdem gelen.

Eskil kentimin prensesi, geleceğimin ecesi ne zamandır bilmiyorum böyle bir şeyi, yok oluyor her şey kendiliğinden.

Yaban yangını veya selin kuralını geride bıraktık belki, o günün ilk ışığı, ipek yolunun gözdesi. Kendini özel sanan kapılacak kapıldığına. O öyle bilecek her şeyi yalnızca yanımda iken.

Yaşamak, huysuzluğum azalacak, çöl hatırlamayacak beni, ben ondan, o benden. Yapacağımız var, Tanrım adınla sesleneceğim bir cuma günü, antik, kırk suremim onda, kırk ömrümden.


30.6.2017