Bilinç ne denli önemli. Gece!

Kapalı kalan kompozisyon

Holbein’in ünlü elçiler resminde, eşyanın nispet yaptığı görülür adeta. Kapalı kompozisyon içinde önemli bir resim bu resim, İngiliz kültüründe, sanat tarihinde. Bu resimde yerde bir kafatası resmedilmiştir. Kafatasının ikonografik ve simgesel anlamı genelde atalara saygı, değer ile açıklanır. Bu resimdeki kafatasına doğru yerden bakılmazsa, kafatası anlamsızlaşır, bulanıklaşır. Ancak kafatasına uygun açıyla bakarsanız, resim bulanıklaşır, anlamsızlaşır.
 Eşya ve kafiye kabadır, eğer onun simgesel ve maddi değerine sahip değilsen, özellikle simgesel değer çok önemlidir eşyada. Bu nedenledir ki insanların çok büyük bir kısmı kimi eşyaları eskise bile ondan vazgeçemez. Eşyaya böylece koleksiyon değeri yüklenir. Kişisel maddi tarihiniz oluşur, ardından ulusal maddi tarihiniz ve simgeler yardımıyla sizi temsil eden gösterişli müzeler karşınıza çıkar. Ancak bizim müzelerimiz nedense kişisel maddi ve simgesel değerlerine ulaşmadığından pek de değerini bulmaz vatandaşımızın gözünde hatta işin bürokratları bile ağır bir yük olarak görür çoğun müzeleri. O nedenledir ki, hatta nedenlerden en güçlüsü budur okullarımızda sanat tarihi bir ders olarak bile okutulmaz.
Gerçekle aramızdaki ilişki, gerçek olan her şeyin karmaşasında şekillenir. Yani gerçek olan her şey karmaşıktır bizim gibi ülkelerde. Çünkü “maddi kültür eşyası”nın simgesel değerini tam anlamıyla kavrayamamış bir toplumdan, ulus bilinci ancak gittik, gördük, yendikle şekillenir ve böylece ne dil ekini oluşur, ne de simgelere yüklenen anlamlar yüzeysel anlamlarından nadiren öteye geçer. Kimilerine göre bu yalnızca birer tavsamış görüntüdür ki, bu görüntü tavsadığı gevşediği için, geçmiş güçlü günler nostaljisi olarak karşımıza çıkar. Gelecek kaygısının nerede şekillendirilmesi gerektiğini kestiremeyen toplumlarda, genelde atalarının ekinsel bağlarından çok, onların ne denli heybetli insanlar olduklarıyla övünürler. Kendilerine ait ellerindeki onda da varsa, birer parça eskimiş eşya, ne olduğunu tam anlamıyla kestiremedikleri birer eşyadan ibarettir.
İslam dininin puta ve resime karşı tutumu da bu akılsızlığın insanların ortalama zekaya sahip birinde, güçle şekilleneceğini bildiğinden olsa gerek doğrudan resim ve heykel vb sanatlar yasaklanarak kendine yer bulur. Çünkü ona –yapıta- içrek/ezoterik anlamdan ziyade erkle bağ kurulması gerektiğine dairdir bu yapıtların bağlamı, simgesel ahlakı.
Avrupa medeniyeti diye gezindiğimiz diyarlar ne yazık ki, birer içrek, semboller ve hatta bireyin içindeki erkin tarifiyle mümkün olan bir medeniyettir. Onu yalnız Yunan mitolojisinde, Roma Hukukunda ya da uygulayımsal yerde aramak bizi içimizdeki güçten mahrum bırakacaktır. Onları anlamak için bu devasa oluşumların yanı sıra, kendimize ait devasa kültürü de çok iyi bilmemiz gerekir. Oldukça net çıkarımlarla bu bilinci kavramak gerekir. Atatürk belki bunları kavradı, belki ondan dolayı her bir söylemin temelini öğrenin dedi, fakat bizim karşılaştırmadan çok bir şeye zuhur etmiş bir ruhumuz oldu. Ne yazık, bunu yalnız Atatürk’e bağlamak da kötürüm kalan bir yanımızın, gangreni kimin başlattığına dair fikir sahibi olmamıza engel. Sened-i İttifak’a kadar modernizmin köklerini araştırmak gerekir. Günah keçisi arayanlar onu zaten neredeyse yüz yıldır yıpratmakla uğraşıyor. Bu bize köklü bir bölünme getirecektir.