Bilinç ne denli önemli. Gece!

Adalardan, Deleuze’den, Sanattan!

Deleuze iki tür ada olduğundan bahseder bir metninde, jeolojik olanlar ve insanın aklında olandır aslında bunlar bir nebze. Bunları Kıta Adaları ve Okyanus Adaları diye biraz da somutlaştırarak anlatır Deleuze. Ada, aslında insanlığın aklını hep kurcalamıştır. Hay Bin Yakzan’dan, Robinson’a ve ergen psikolojisiyle sorulan, ıssız bir adaya düşsen yanında bulunmasını istediğin üç şey..!
Sevinçle kendime bir ada bulmuştum, tabi satın alacak halim vaktim olmayınca,  veya bir techne’den düşmeyince, aslında bir techne’den düştüm galiba, İnstagram’dan ve Facebook’dan yararlandım. Hayal gücümün olduğu, düşle gerçeğin birbirine karıştığı bu adada, fotoğraflar, yazılar… Meğerse gerçekten yalnızmışım, son an da fark ettim! Öyle yalnızmışım ki, yalnızlığıma iki kat daha yalnızlık katmak için tüm hesaplarımı kapattım. Bir gün beni bu yalnızlığıma sürükleyen, terk edip giden gelirse geri dönerim derler ya bu avuntudan ibarettir. Çünkü o beni, benden habersiz terk edip gitmiş olabilir. Buraya kadar işler gayet normal, zaten olur olmaz bir biçimde, arkadaş bile olmadığımızı fark ettirmiş ve söylemiş de olabilir, buna “beğeni” diyorlar. Yalnız içimdeki bu ada öylesine ona özgüymüş ki, kırıntılarını bile bulmak artık mümkün değil, haritada yerinin, anıların, benimle kaybolması tamamen techne’yle mi ilgili, başımı çarptım sanırım, düşerken! Belki, belki mi, tamamen ada metaforuyla, Adem ve Havva’yla doğrudan bağlantılı mı acaba? Ne acı, hayatta, tek olmadığını bilmeden giden öyle çok kendine özgü birikim var ki yaşantımızda.
İnstagram “beğeni” butonunu kaldıracağım, paylaşıma önem vereceğim dediğinde, aslında iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm, ama bunun bir ada olduğunu unutmuşum, istediğimiz kişiler yanımızda değilse, Facebook’un ya da İnstagram’ın hiçbir önemi yok. Bu beğeni yerine kaç kişi o “ifade”yi “örüntü”yü görmüş olabiliri getirseler çok daha adalı olurduk sanki. İşte burada başlayan ada maceram, Deleuze’nin devasa ön görüsüne dek gitti. Bana da, o devasa yalnızlığıma tekrar çekilmek kaldı, çünkü hiçbirşey bilmiyorum, geri dönmeliyim memleketime belki. Gerçek adaya, gerçekten olmamız gereken yere mi, memlekete geri dönmek derdi Robinson buna. Ama memleket, yol nerede? Renkli internet dünyasında o burada beni bırakmaz derken, kim bilir kaç kişiyi attık denize veya kendi çekip gitti. Adalı olmak zaten böyle bir şey, denize hep yakın olmak. Bu kez kendimi atıyorum denize, bilinmeze ve suskunluğa. İşte yaşantımızda gönderdiğimiz kişileri istemiyoruz demek ki, bu denli açık.
Sonuçta ben bir kazazedeyim galiba, yanlış çağda, yanlış yerde, iyice evine, adasına çekilmesi gereken! Böyle ağır yalnızlık herkese verilmez!