Bilinç ne denli önemli. Gece!

Kadim Bilgi Yazı

Birkaç burgatalık bir yaşantıdan bahsediyorum. Sağımızdan solumuzdan bizleri ele geçiren bir kıyı şeridinden aklımıza esmesine izin verilmeyen, aklımızda olsa bile paylaşmak istediğimiz kişiler tarafından istenmeyen bağlardan. İnsanlar belki kendi gemileriyle yol almaya alıştılar ondan bu biçarelik. Hiçbir zaman avara olmak istemeyen bir yapıdır aslında pek çoğumuzu bekleyen. Ancak kimi insanların huyundan mı, suyundan mı bilinmez, bir ekim ayında bir şeyler gibi savrulup yeni yerlere varmak isteği kovalar birilerini. Bir denizci “Save Our Souls” –genelde İngilizce derler!- dediğinde kaç iklimde kaybolmuştur acaba. Denizle ilgili neler biliyoruz. Bunun için denizci olmaya da gerek var mı? Sonuçta hepimizin alegorik de olsa bir bağı vardır denizle, derinlerle. Ben de bir denizci jurnali olsaydı ve açık denizlere varsaydım nelerle karşılaşırdım acaba?
Post Truth diyorlar ya yaşamaya artık, her şey politikanın sonundan sonra, oysa bir kişiye varmış olmalıydım, bu burgata kendiliğinden kopmadı galiba. Politik olmakla bağlantılı mıydı diye soruyorlar, öyle olsaydı, ta derinden bir kopma olur muydu, ta derinlere itilen ne, kim. Hiçbir zaman bahsedilmeyecek olan ne! Elimizden, kolumuzdan bağlı olan bu halat bizim kukla olduğumuzu mu imâ eder, yoksa, kendimiz mi bağlamışızdır, açıklara savrulmamak için… Örneğin İstanbul Modern’in deniz kıyısında olması, o hatıratımızda yer alan deniz görüntüsü dışında bana hep bu içimizde kopmadan, tam uzaklaşmadan birilerine ulaşan sanatı hatırlatır, sanki techneden önceki son durak.
Şiirin, fotoğrafın, yazınınsa böyle bir şansı var mı emin değilim, köşesine çekilmiş bir düşünce dünyası aklıma geldiğinde Heidegger’in Kara Orman fotoğrafı aklıma gelir takılır ve kirpi ikilemi. Bu ikileme, genel ağdan (internet) ulaşılabilir fakat, ben başka bir bağlamda göreceğim. Oldukça durağan, hatta soğuk görünen bir kişinin, içinde iyilik olduğunu bilmeyi, birkaç cümlesinden sonra mümkün olduğunu varsayalım. Ancak bu varsayım olduğu için başta anlamak adına tavırla bu kişiye yaklaştığımızı düşünelim; hemencecik bizden uzak durmak isteyecektir. Yani bize hemencecik dikenlerini gösterecektir. Yazı da böyledir işte, onunla hemencecik anlaştığınızı, cümlelerin ne denli özenli ve dikkatli seçildiğini gördüğünüz an da birden sizden uzaklaşır, özellikle şiir. İşte bir görsel bellek oluşturmadığındandır belki yazı, bir çerçevesi olmadığından belki. Ancak sabırla onunla olursanız, bir kirpiyle değil, bir içtenlikle karşılaştığınıza dair bir fikir oluşabilir aklınızda, dünyanızda.
Günümüzün politik eğilimlerinin ve tüketimin çok da becerikli olduğu zamanlarda, her şey ilenerek karşımıza dikiliyor, açık denizlere hiçbir zaman varamayacak olan yazar tayfası, kutsallıktan aldığı şeyi muhakkak söylemek zorunda. İşte yazının kadim olması da bundan! Ancak, en yetkin yazının hep tek kişiden kaynaklandığını unutmayalım. Aradaki bağın çok güçlü olduğundan..! Belki de şiirin artık okunmaması hep bundan. Işığına inanmayan insan; hem ormanları unuttu, hem derinleri, yazıyla ilgilenenler çekildiler; susanlar içlerindeki derinlere, kimiyse uzakları düşündü, yıldızları.