Bilinç ne denli önemli. Gece!

Becerinin Safsatası Üzerine

“İyi, ancak dünyayı iyi kılmaya heves etmediği sürece İyi’dir.”
Taklidin güçlü etkisi üzerine ne düşünebilirim. Fotoğraftaki gösterinin içerisinde yer alan kişiden bahsedeyim biraz. Köy sakinlerinin anlattığına göre bir kıza aşık olur, kızı vermezler ve kişi mecnun olur. Bu hikaye Anadolu’da çokça yer alan bir hikayedir. Başka ülkelerde var mıdır? Peki bu durum bir taklit midir? Bir şeyin ilkinin genel geçer bir kurama göre gerçek olması, sonrakilerin bir değer taşımadığına ilişkin bir vargıya, hatta sonuca ulaşabilir miyiz? Buna bir boş bulunma hali desek, herhangi bir unsurun savaşım etkisi olarak görebilir miyiz?
Hakikatler etiği her zaman şu ya da bu ölçüde militandır, kavgacıdır. Bu durumda soya mı, Tanrı’ya mı ihanettir, yoksa devlete mi, bu kişinin tavrı? Buna benzer olaylarla, üniversitelerin karşılaştırılmasında, her üniversitenin benzer eğitiminin aynı kefeye konulmasında da karşılaşıyoruz. İsteklerle ortaya çıkan tanımlanmış güçlü etki. Verilen şeyin, iktidarın istediği beden terminolojisinde yer alması. Bu yaklaşımı yıllar önce bir şairin bir başka şaire “o kötü” demesiyle tanık olmuştum, burada, bunda nasıl bir bağ kurulabilir. Hani bir laf vardır suyunun suyu; taklidin güçlü etkisi de böyle başlar. Bir işte başarılı olmak, başka bir örüntü –statü- için yeterli değildir. Örüntünün hakimiyet alanı ister istemez, belirsiz bir süreçte kendini tanımlamaz. Süreçse bulunulan koşullara göre değişen bir/biri olma sürecini işleyen ikili figürlerin dışına çıkmak istemeyen bir etik anlayışın kurbanı oldu. Zaten iki şey arasında olan bu bölünme fikri, genelde deliliği getirdi. Asıl bu sürecin hâlâ devam etmesi, devletin bu süreci desteklemesi becerinin safsatalığı olarak karşımıza çıkar.
Bir kapsam işleyişi olarak alalım bu bölünme sürecini, bir iş yerinde çalışan kişinin asli görevi dışında başka işlere de koşturulması, asıl cinnetin başka bir başlangıcı olabilirdi. Becerinin dikkatsizce kullanılmasından ibarettir bu. Ancak kimi ülkelerde çalışma zamanlarının düşürülmesi, iyinin ve kötünün bir arada bulunması gerektiğine dair fikirleri bünyesinde taşıyabilir mi? Saflığın temeli, bir mağara adamı gibi oradan oraya koşturmak mıdır? Modern zamanlardan sonra bile hâlâ işleyiş bu şekilde devam etmektedir. Buna karşı koyan bireyse, hemen ayrımcılıkla suçlandı. Taklit etmekten ziyade, oluşun varlığı mı bu? Bir şeyi anlamanın zorluğu diyebiliriz belki, o “şeyi” bulana kadar, hatta eski bir bakış açısı bile olsa bu görüşle daha kaç yıl, kaç yol gideceğiz. O iki şeyden vazgeçip, tek olanı görmek ne zor, yok Suriye, yok İran, tam bir beceri safsatası!
Fotoğraftaki kişiye üzülen arkadaşlarsa, üç beş kuruş para vermek istediler, aklımdan almaz diye geçiyordu, hiç oralı bile olmadı, parayı aldı cebine koydu, taklit; gerçekten, çöl kadar tuhaf! Kim ne vaat etmişti ki o birine, dünyanın körlüğüne inandı. Hep isteyen, varılmaya çalışıldığına göre, sonuçta haklıdır ve dünya hikmetli bir kişiye varılamayacak kadar pespayedir.