Peyami Safa bundan yıllar önce yazmış Fatih-Harbiye romanını. Okunması gereken atlanmaması gereken bir roman. Aslına bakarsanız, Milli Mücadele ve hemen öncesine dair ve Atatürk’den, Menderes dönemine kadar yazılmış olan romanları saltık okumamız gerekiyor. Cilt cilt yazılmış siyasal bilgiler kitaplarından çok daha canlı bir iklimi, ülkenin bugüne dair kronolojisini ancak öyle öğrenebiliriz. Ne yazık ki Orhan Pamuk ve çevresindeki bir zümre –Orhan Pamuk’u önemsesem de- romanımızın bir kırılma noktasını oluşturur. Günümüz yaşantısının bireşimini. Orhan Pamuk’a verilen ödül de tam bu kırılmayı destekler. Oryantalist bakış tam da istediği yazarı bulmuştur. Dönemin, iklimin ruhundan uzak tezi belirsiz bir dünya görüşü.
Fatih, Harbiye böyle bir roman değildir. İstanbul’un en eski Müslüman mahallesi olan Fatih ve 1876’da başlayan yenileşme hareketlerinin, yeni zenginlerin ve Türkiye Cumhuriyeti’ne dair iklimin oluştuğu, Nişantaşı, Harbiye semtlerindeki belirsizlik, sapkınlıkların artık kentin dokusunu oluşturduğu bir yeni dünya görüşünden bahseder roman. Reşat Nuri Güntekin’de, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nda da görürüz, yıkıntıların içinden çıkmaya çalışan bir kültürü. Ancak aradan geçen yıllar sonucu bin dokuz yüz ellilere geldiğimizde, artık Harbiye, Nişantaşı’nın romanda anlatılan mide bulandırıcı yüzü, tüm kentlere dağılmaya başlamıştır. Fatih semtinin taşıdığı yılgın ruhla, artık kentlerimizde birer varsıl yaratma isteği, Nişantaşı’nın ahlaksız karaltıları her yere yayılmıştır. Fazla abartıyorum diye düşünebilirsiniz: öyle olmadığını romanı okumayanlar varsa göreceklerdir. Bir yanda Cumhuriyet’in kurucusu olan Atatürk, bu karmaşanın ayrımında olduğu için, biraz da bu tuhaf dünyadan kurtulmak için, yeni Türkiye’nin başkentini Ankara yapmıştır. Yeni bir varsıllık, İslam’ın çöküntüsünü unutmak, Avrupa’nın sosyapatlığını taşımamak.
Günümüzde Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması aklıma gelince, ne kadar tarihsel süreçten uzak olduğumuz aklıma geldi gene. İstanbul hâlâ eskinin birebir temsilcisidir, onun açıklamaları tarihi bilenler için korku, sancıdan ibarettir. İstanbul tarihtir, bu çelişkileri bünyesinde barındıran Fatih, Harbiye çelişkisidir. Ankara, bu çelişkilerin savuşturulduğu Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ancak, ne yazık ki, tüm kentlerimizde bu devasa çelişki hızla yayılıyor. Hızla kentlerimiz çoktan değişti. Ne Cumhuriyet’i anladık, ne de eskil kültürümüzün kalıntılarını taşıyan romanda gezen Fatih semti insanını.