Bilinç ne denli önemli. Gece!

Paşam Sen Çok Yaşa!

Yanılmıyorsam bin dokuz yüz seksen altı kışı. Anamur’un en büyük caddesinde, ilk okul dahil, ilçede ne kadar öğrenci varsa sırayla dizildik. Kenan Evren gelecek, selamlamamız lazımmış. Öğleden sonra saat bir gibi hepimizi sıraladılar. İkindi saati dört gibi geldi, Kenan Evren. Aslında paşaya benim bir belirli gıcığım da yok, okulda, o olmasaydı siz doğru dürüst okul yüzü göremezdiniz diyen çok. Tabi yıllar sonra insan onuruna davranışını duyuyorum sağdan, soldan. Ama o gün küçük bir gıcık kapmada olmuş şüphesiz, ilk okul çağındaki bir çocuk üç saat ayakta bekletilince.
Sabah Hüseyin Etil’i bir TV izlencesinde görünce aklıma geldi. Etil, kitabından bahsediyor, İsmet Özel ve Partizan’dan. Kitabı almıştım, okumaya fırsatım olmadı, tamamını okumaya. Diyor ki Etil izlencede, iki tür partizan var, biri toprağa bağlı olan, diğeri ideolojiye bağlı olan. Toprağa bağlı olanlar ulus/millet olma bilincinde davranırken, ideolojiye bağlı olanlar ‘evrensel’ bir hezeyanla hareket ederler. Bundan dolayı da fikirleri güdük kalır, topraklarında yeşermez fikirleri. Tam da bu an da Kenan Evren’in bizleri beklettiği aklıma geldi. Bizleri oraya yığan öğretmenler gerçekten milleti, onların çocuklarını, küçücük ayaklarımızı, bedenimizi düşünseler, bizi dikerler miydi? İdeoloji de olan, milletin çocuklarına olur, paşaların keyfi hep yerinde mi?
Annem, “büyük başın derdi de, büyük olur” der, atasözü. Büyük baş deyince hepimiz birer hayvani  unsurun devamı gibiymiş gibi gelir bana. Bir akıl hırsızı olmamış, henüz “ateşi çalmamış” olma olasılığımız çok fazla, ama bunları anneme söylemedim hiçbir zaman. Fakat yıllar var ülkenin bir adım ileri, on adım geri gitmesinin nedenleri hep, her zaman olanın, halk çocuklarına olması.
Aslına bakarsanız “halkların kardeşliği” lafı da bana çocukça, hatta yer yer aptalca gelir. Birey olamamak. SSCB’nin Çeklere saldırması, – bendeki SSCB tiksintisi, gerekçeleri farklı, evrensel bakıyorum, ABD’ye göre nispeten insandır Ruslar ideoloji konusunda- nasıl ki SSCB hakkında, sosyalist ve komünist fikirlerde değişiklik oluşturduysa, hür bilim, sanat ve felsefe, edebiyat alanında bir ulam dışında arkadaş çevrem, ideolojik fikrîminde olması bana saçma gelir. Bu durumda belki de ‘seçme’ bir tavırdan bahsedebilirim. Bu demek değil ki insan arkadaşlarına benzer. Siyasetçi olsam tek bunlar üzerinde çalışırdım, devletin vatandaşı birer ‘arkadaş’ gibi görmesini yeğlemenin tek ölçüt olması gerekir.
Günümüzde artık, her düşünceyi ikna etme kapasitesi öyle var ki, Marksizm’den başlayarak, önce Marksizm’e, sonra bir kişiyi Faşizm’e ikna edebilirsiniz. Post Truth diyorlar buna belki de. Hepimizin birer, en üst düzeyde çalışan bürokratından başlayarak, affedersiniz, deney faresi olduğumuz, evlerimize tıkıştırıldığımız bir zamanda hangi bilime inanmakta biraz şüpheli. Bizim bilimimiz demek mümkün mü? En azından çocuklarınızı sıraya dizmekten vazgeçiren bir toplum olmakta çok ötedeyiz hâlâ. Kimi okullarda sıra dayağı var mı hâlâ? Bir hikaye yazsam, yaşlılara sokağa çıkma yasağı var desem, kim bilir ne ile suçlanırdım. Komplo teorileri bitmiyor. Ve hâlâ bu virüs bana tuhaf geliyor.