Bilinç ne denli önemli. Gece!

Dostluk ve Düşmanlığın Uzağında Siyasal Kavramı

 

Toplum, bağımsız bir biçimde devletin karşısına çıkabilmiş midir? Mülk hakkı, siyasal mıdır, hukukun bir sorunu mudur? Bazen yeni bir kitabı elime  aldığımda okumadan aylarca rafta bekler. Carl Schmitt’in Siyasal Kavramı adlı betiği de bundan nasibini aldı. Aslında yüz sayfa kadar okumuşum gibi geldi kitaba tekrar başlayınca. Schmitt, Faşist bir adam, yani düpedüz Hitler destekçisi. Ama bizde çok nadir görünen neredeyse Hezerfan bir yapıya sahip dil konusunda, Avrupa’nın bilimlerde ilerlemesi zaten bu dillere çok sahip çıkmalarıyla da mümkün değil mi?

Faşistleri sevenlerin artık Psikozlu vakalara kadar giden, ciddi akıl sağlığı bozukluğu olanlardan oluştuğunu artık pek çok ruh bilimci de söylüyor ama şu bir gerçektir ki, Hitler’in arkasında Heidegger, Schmitt gibi çok zeki, Goebbels gibi pratik halkla ilişkiler dehaları olmasa Hitler, Hitler olmazdı.

Schmitt; O halde düşman, rakibimiz ya da genel anlamda hasmımız değildir. Düşman, antipatik duygularla nefret ettiğimiz kişisel hasmımız da değildir. Düşman sadece, gerçek olasılık olarak, insanlardan oluşan bir bütün karşısında “mücadele eden” benzer bir bütündür. (syf 59) diyor ve işte, tüccarın bir düşmanı olamayacağını, olsa olsa bir rakibi olacağından bahsediyor. Bu kişisel ilişkiler içinde geçerlidir, yani homojen olan her zaman kendine ait olanı kollar diyor.

Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım, geçenlerde Yorgo Kırbaki, Cnn Türk’de bir akşam programına katıldı. Konu Yunanistan, Türkiye ilişkileri. Sorunun kanımca sıkıştığı yer Yunanistan’ın Türkiye’yi ebedi düşman olarak görmesi. Bütün dış politikalarını Türkiye üzerine şekillendirmeleri. Yunanistan’ın, Türkiye politikaları, politik iktidarı deviren unsurların en başında gelir diyordu Kırbaki. Buradan Schmitt’in kitabında bir cümle gördüm, belki de iki bin yıl önceki politikalarına devam ediyor Yunanistan; aynen aktarıyorum, “Dikkat edilmesi gereken husus, politika ve polis sözcüklerinin aynı Yunanca sözcükten (polis) türetilmiş olmasıdır. O zamanlarda büyük ya da gerçek politikadan sadece dış politika anlaşılıyordu. Bu dış politika da egemen devletin, egemenliğini tanıdığı başka devletlere karşı karşılıklı dostluk, düşmanlık ya da tarafsızlık hakkında karar vermesinden ibaretti.” Kaçıncı sayfa olduğunu not almamışım, hemen kitabın başlangıcında.

Schmitt retorik kaygısının devam ettiğini ve çok eskilerden beri devam ettiğini görmüştür büyük olasılıkla, Faşizm’in teorisyenlerinden biri olduğuna göre. Ne kadar en tepedekinin söyledikleri aşağılarda paylaşılırsa politik olacaktır şüphesiz. Politika ne kadar herkesin katkı sunduğu, böylece demokratik bir hak olsa da, şu cümlesi bu söylemin uzağındadır sanki: …devletteki günlük polemiklerde “siyasal” sözcüğü günümüzde genellikle “parti politikası” anlamında kullanılmaktadır… (syf62) ilerleyen sayfalarda mücadele derken bu mücadelenin simgesel olmadığına yer vermesi somut halinin olduğuna işaret eder. Ama bu ilkesel, Yeni Kantçı bir anlayış da değildir. İdeal olandan ziyade güne uygun, taktik, stratejik kuralların olması da onun ve günümüzde ne denli minor devletlerin oluşturulmasına dair bir fikre yol açar. Bu fikir de bizi siyasala götürür. Yani saf din, saf ekonomi, saf ahlaki bir savaş yoktur. Ne de güzel tanımlamış, belki de tek kişinin peşine takılma.

İşin tuhaf yanıysa, onca birikime dahil edildiğinde, kültürel bir varlık olarak karşımıza çıkan siyasal kavramı ulus olmanın en önemli özelliğini de oluşturur. Yani bütünün içinde farklı farklı duruşların siyasalın tamamını oluşturması böylece yazarın deyişiyle kendi içinde jus belli’den (savaş hakkı) vazgeçmiş oluyorlar. Ancak bu vazgeçme normal durumun tesisinin korunmasıyla mümkündür. Anormale göre düzenlenmemiştir bu tesis.

Sonuçta, ilkesellikten çok, çekirdek bir siyasal kavramının nasıl oluştuğuna dair önemli bir kitap. Hatta ulus-devletin nerelerden, nerelere geldiğine, oluştuğuna dair, yirminci yüz yılın başından itibaren gördüğümüz değişen devlet yapısının fark edilmesi için elinizin altında bulunmalı. Kimliğin bir bunalım olmadığına dair en sert düşünceyi Faşizm’mi sundu yoksa?

Schmitt; Carl. Siyasal Kavramı. Metis Yayınları (Aralık, 2012)