Bilinç ne denli önemli. Gece!

L’art pour l’art: Türk Güzeli

 

Endişe ve korkudan bahsedelim. Timothy Bewes’e göre endişe sürekli olabilen bir şey, korkuysa anlık gelişen durumlara verdiğimiz tepki. Endişe daha çok günlük yaşantımızda karşılaştığımız iki şey arasında kaldığımızda gelişen yeni bir durum. Korkuysa bildiğimiz psikolojik, insani tepkinin oluşması, yani anında tepki vermekle ilintili.

Gelecek korkusu diye çevirmişler anksiyeteyi Türkçemize. Yukarıdaki tanıma bakarsak gelecek endişesi daha düzgün bir tanım olacak. Anksiyete diyordu bir kitapta, kaynağını hatırlayamıyorum, gelecekle ilintilidir çoğun, depresyonsa geçmişle ilintilidir. Geçmişteki bir olaydan kopamamak, kişiyi depresyona götürürken, geleceğin belirsizliği içinde kalmaksa kişiyi anksiyeteye ulaştırır diye kabaca bir tanım yapmıştı psikiyatr, daha kolay anlaşılması için tanımların, adını anımsayamadığım kitapta.

Günümüzde teknolojinin getirdiği, beğenilme, aşırı ve tuhaf sosyal medya, paranın da egemenliğiyle tuhaf şeyler yaptırmasına yol açıyor insanlarda. Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorum, ama çoğunlukla, çektiğim fotoğrafları, yazıları paylaşıyorum, başka türlü kullanmanın da bana ne sağlayacağına bir türlü anlam veremiyorum. Kısıtlı çevremde, bana ulaşmak isteyen zaten ulaşıyor, benimle olmak isteyen zaten telefonla arayabiliyor. Ama boy boy fotoğrafımı yayınlamak, hiçbir edebi, felsefi içeriği olmayan yazılarda insanları ister istemez bir çok sorunla karşılaştırıyor, kaygıya yol açıyor, beğenilme kaygısına. Bunun en basit ötekiyle ilgili tanımı, ekonomi ile modern olmanın yan yana gittiği, hep yan yana olduğu bir toplumda, sanatın o çok eski olan tanımına da götürüyor: L’art pour l’art; Sanat sanat içindir.

Aklımıza gelebilir, sanat sanat içindir tanımıyla sosyal medyanın nasıl bir ilintisi var diye. Sonuçta bu tanım teknoloji karşıtlığını imlemek içindi ilk ortaya çıktığında, zamanla kendi istencini ortaya koydu ve başta liberaller olmak üzere bireyi ön plana çıkaran her düşüncenin içinde yerini aldı. Marksistler elbette bu düşünceden hoşlanmadı. Sonuçta bireyin alkışlanması, bireyin ortaya çıkmasından toplumun refahını isteyen toplum için sanat isteyenler elbette karşı çıkacaktı. Ama yıllar sonra Che’ye Romantik Sosyalist diyerek onlarda bu bireycileri kendi yanlarına çekmek istediler.

Şimdi yığınla fotoğraf paylaşan Türk Güzeli, güzelleri internette yediklerini içtiklerini paylaşanlar, arada sırada gerçek fotoğrafa bakarak kendilerine ait bir dünya çıkaracaklardı şüphesiz. Fenomen dedikleri kişiler böyle böyle oluşmadı mı? Bunların yaptıkları bir çeşit sanat fotoğrafı değil de nasıl değerlendirilebilir.  Hangi sanat tanımında yer alır. Tüketim toplumundan çok uzakta değiller şüphesiz ama, örneğin İstanbul’da Galata’da, Galata kulesinin, kaldırımdaki, suyun yansımasıyla fotoğraf elde edenler elbette işin teknik yanını da biliyorlardı. Üzerine biraz da eşitlik, özgürlük, kardeşlikte eklendiğinde, çoğunlukla eklenmez, başka oluşumlara da göz kırpacaklardı şüphesiz. Ama çoğunlukla kilitli diye adlandırılan hesaplardaki ilişkiler dikkat çekti şüphesiz.

Bir kişinin normalde olmayan bin arkadaşıyla ve takip ettiği kişilerle o hesaplarda neler döndüğünü çoğu kişi anlayamadı. Sonuçta Türk Güzeli olmak bir marifet, tam da burada Romantizm’in getirdiği ulusalcılık öne çıktı, herkesin kendine ait bir adacığı mı var, bilmiyorum, ben kendi adam da memnumum, sınırlarım pek yok sosyal ağ konusunda, Facebook dışında, yazılar, fotoğraflar belli bir çizgiyi geçsin isterim… Gene de yüzüm görünmez: Bir kreşendo kalmış aklımda. Öyle sanıyordum, bir kreşendo kalacağını. Ama beklentiler öyle olmuyor.  Gelsin artık ilkyazım, o pencere!

 Ne diyelim öyleyse, Yaşasın L’art pour l’art!